1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
109
Okunma
Yakup’un Yolculuğu HAKİKATA DOGRU
Sabahın en sessiz vaktinde, dağların üzerinden ince bir ışık süzüldü.
Kuşlar bile sustu; çünkü bir gönül, içinden konuşuyordu.
Yakup kalbinde bir sızıyla uyandı:
Kalk, seni çağıran var.”
O çağrı, ne kulakla duyulan bir ses, ne de gözle görülen bir işaretti — gönülden gönüle akan bir nidaydı.
Her şeyini hatta ismini ardında bıraktı.
Çünkü biliyordu: Hakikat, yük taşımayan gönüllerde yeşerir.
Yolda ilerlerken, karşılaştığı manzara
Dağlar sessiz, vadiler derin, gökyüzü sonsuz bir pencere gibi açılmıştı.
Her adımda bir perde kalktı, her nefeste bir sır ortaya çıktı.
Gönül yolunda adım attım sessizce,
Her taş bir sır, her rüzgâr bir ilahi.
Benliğim eridi, yanımda sadece aşk kaldı,
Yanmakla arınan bir yolcuyum ben.
Yol uzun, yürek ağırdı.
Kimi yerde insanlar ona güldü, kimi yerde deli dediler.
Ama Yakup sadece gülümsedi:
Ben delilikte buldum aklı. Çünkü akıl bazen kalbin zindanıdır.
Ve gün batarken, Yakup’un kalbinde bir nur parladı:
“Ben arıyorum, çünkü O var.”
Gece çöktü, karanlık en koyu anındaydı.
Yakup bir mağaraya sığındı; içindeki Hira
Rüzgâr uğulduyor, gölgeler duvarlarda dans ediyordu.
Gözlerini kapadı, içinden bir ses yankılandı:
Yakup, sen kimsin?
Karşısında, devasa bir gölge belirdi: nefsinin kendisi.
Benimle neden savaşıyorsun Yakup?
Çünkü sen, Hak’ka perde oldun.”
Ben olmasam nasıl varlığını bilirdin? Acıyı, arzuyu, sevgiyi ben tattırmadım mı?”
“Evet,” dedi Yakup,
Ama seni terbiye etmezsem, benliğim taş kesilir.”
Nefs kahkaha attı:
Sen bensin Yakup, bensiz kim olacaksın?
Yakup sustu. Sonra elini kalbine koydu:
Ben, bensiz olacağım.
O anda mağaranın duvarları aydınlandı.
Bir ses yankılandı:
Yakup, yanmadan arınılmaz.
Yakup, kendi nefsinin ateşinde yandı.
Ama o ateş yakmadı; temizledi.
Gözlerinden nur aktı, kalbi konuşur oldu.
Nefsimle savaştım gecenin koynunda,
Her yanık, bir nur oldu yüreğimde.
Benliğimi bıraktım, aşk aldı yerini,
Ateşin içinde huzuru buldum ben.
Günler geçti, yollar eridi, Yakup nihayet bir dergâha ulaştı.
Kapısında Abdürrahim Reyhan Erzincan-i kuddusirruh
Yakup ellerini bağladı, eğildi:
Ey Pir’im, ben geldim.
Mürşid gülümsedi:
Sen kim olarak geldin Yakup?
Yakup düşündü, cevap veremedi.
Çünkü artık “ben” kalmamıştı.
Mürşid’in sesi derin bir ferahlık gibi içinden yankılandı:
Kendini kaybeden, Hak’ta bulunur.
Takva elbisesini giy, dünya tozunu sil.
Çünkü Hak, arınmış kalplerde tecelli eder.
Yakup secdeye kapandı.
Rüzgâr uğultu dağlar taşlar bile sustu.
Kalbinden bir ses yükseldi:
Artık arama Yakup, buldun.
Çünkü ‘O’ hep sendeydi.”
Ey Yar,
Benliği benliğimden sök,
Kalbimi gönlünün aynası eyle.
Yanmayı lütfet ama yakma…
Biz, ateşin içindeki rahmeti arıyoruz.
Yakup ağladı. Bu sefer hüzünden değil — vuslattan.
Aşk tamamlanmış, yol bitmişti.
Yolda kalan Yakup değil, Yakup’ta kalan Hak olmuştu.
Sonuç olarak: “Yakup’un Yolculuğu” — bir insanın, ama özellikle senin gibi derin düşünen bir gönül insanının —
nefsin karanlığından, hakikatin nuruna yürüyüşüdür.
Yanmakla arınan, arınmakla var olan bir ruhun hikâyesi.
5.0
100% (1)