7
Yorum
15
Beğeni
5,0
Puan
189
Okunma

Bir sabah,
kendimi susturdum.
Yıllardır içimde konuşan o sesi —
o yorgun, şikâyet dolu sesi —
bir kuş gibi saldım göğe.
Yorulmuşum meğer,
kendi gölgemden kaçmaktan.
Her adımda bir pişmanlık,
her durakta bir sızı taşımışım fark etmeden.
Sonra anladım;
insan bazen kurtulmaz,
yalnızca bırakır.
Kırıklarını değil,
onları taşıma inadını bırakır ardında.
Bazen,
koca bir yıkıntıdan kurtulmuş gibi olur insan,
ama hâlâ ellerinde toz vardır.
Yine de yürür,
çünkü artık o tozu bile sevmeyi öğrenmiştir.
Bir ağırlık iner omuzlarından,
hafifliğin dayanılmaz cazibesi kaplar içini.
Ne tuhaftır;
insan ilk kez nefes alırken,
aynı anda biraz korkar da.
Çünkü özgürlük,
bazen hiç alışmadığın bir sessizliktir.
Ama o sessizlikte
yeni bir hayatın kalp atışlarını duyarsın.
Şimdi,
ardına bakmadan yürüyen bir ben var.
Gözlerim geçmişe değil,
henüz adı konmamış sabahlara dönük.
Ne affetmek peşindeyim,
ne unutmaktan medet umuyorum.
Sadece kabul ediyorum;
olan oldu, ben de oldum.
Ve her yeni adımda,
biraz daha az korkuyorum.
Biraz daha kendime benziyorum.
Çünkü bazen insan,
en çok ardına bakmadığında bulunur.
Allah’ım,
beni geçmişin gölgesinde değil,
yeniden doğan ışığında yaşat.
Kalbime sabır ver,
ama dünü özleyecek kadar değil.
Yarına yürürken,
bütün eksiklerimle beni tamamla.
Ve ben artık,
ne geri dönmek isteyeyim
ne de olduğum yerden korkayım.
5.0
100% (9)