Kölehayat boynundaki paslı zinciri raspalarken bitkin zamanın kanına işliyordu akrebin zehri güneş loğusa lakin sütü kesikti yorgun yüzünü örtüyordu hüznün gölgesi esmer kırışık deride derin kırbaç izleriyle belirdi acının silueti keder nişanesiydi alnındaki çentikler çaresiz kadere boyun eğmişti tan yeri ağarırken göğsünden koparılan eşiyle birlikte yüreği de sökülmüştü sözcükler boğazına düğümlendi hiçbir ışık sızmıyordu yüreğin kara deliğine sadece ak olan giysisi ne iğretiydi… ekin tarlasında kan ter içinde yanık sesiyle ağıt yakarken hıçkırıklara gömüldü kederli gözlerinden süzülen sağanaklar avuçlarına birikti... yaklaşan ayak sesiyle irkildi yaşlı gözlerini toz kaçmış gibi sildi yasaklıydı ağlayıp inlemesi ne sevgisi ne nefreti dile geldi çünkü o bir köleydi… günbegün her bir parçası sökülüp elindeki son çiçekle birlikte götürüldü ruhuna kezzap dökülmüş gibi eridi suskunun çığlığı arşa değdi. külrengine döndü gökyüzü sis çöken dağlar seller içindeki yeryüzü ve kabaran kızıldeniz buna şahitti... |
Tebrik ederim.
Saygılarımla...