17
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1611
Okunma

hayat
boynundaki paslı zinciri raspalarken
bitkin zamanın kanına işliyordu
akrebin zehri
güneş loğusa lakin sütü kesikti
yorgun yüzünü örtüyordu
hüznün gölgesi
esmer kırışık deride
derin kırbaç izleriyle
belirdi acının silueti
keder nişanesiydi alnındaki çentikler
çaresiz kadere boyun eğmişti
tan yeri ağarırken
göğsünden koparılan eşiyle birlikte
yüreği de sökülmüştü
sözcükler boğazına düğümlendi
hiçbir ışık sızmıyordu
yüreğin kara deliğine
sadece ak olan giysisi
ne iğretiydi…
ekin tarlasında kan ter içinde
yanık sesiyle ağıt yakarken
hıçkırıklara gömüldü
kederli gözlerinden süzülen sağanaklar
avuçlarına birikti...
yaklaşan ayak sesiyle irkildi
yaşlı gözlerini toz kaçmış gibi sildi
yasaklıydı ağlayıp inlemesi
ne sevgisi
ne nefreti dile geldi
çünkü o bir köleydi…
günbegün her bir parçası sökülüp
elindeki son çiçekle birlikte götürüldü
ruhuna kezzap dökülmüş gibi eridi
suskunun çığlığı arşa değdi.
külrengine döndü gökyüzü
sis çöken dağlar
seller içindeki yeryüzü
ve kabaran kızıldeniz buna şahitti...