0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
111
Okunma
Tanrı, elini uzatıp yeryüzüne bakarken,
Bizi, özgür bırakmayı seçti.
Yarattığı her varlık,
Kendi kararlarını verme gücüne sahipti.
Bir çiçeğe, rüzgârı savurmayı,
Bir yıldıza, kendi yolunu seçmeyi öğretti.
Ve insan…
İnsan, en yüce yaratımdı.
Özgürlüğü, fıtratına koydu.
Kendi seçimini yapabilme gücünü verdi.
Ve Tanrı, her zaman bekledi,
Bizi zincirlemeyi değil,
Özgürce yürümemizi istiyordu.
Fakat sonra, insanlar kendi kelamını yazmaya başladılar.
O kelam, Tanrı’nın sesiydi,
Ama zamanla, insanlar onu anlamaktan uzaklaştılar.
Kitaplar yazıldı, evler kuruldu,
İçlerine semboller yerleştirildi,
Ama o semboller,
Zihnimizdeki hürriyeti sarmaya başladı.
Özgür irademiz, yavaşça kenara itildi,
Bir el uzanıp, bizi yönlendirmeye başladı.
Bir bayrak dalgalanır rüzgârda,
Ama rüzgârı kim yaratır?
Bir heykel yükselir kocaman,
Ama taşın içindeki ruh kimindir?
Her sembol, bir elin eseridir,
Her anlam, bir gözün yarattığıdır.
Ve biz, o sembollere tapar olduk.
Bir yazı, bir heykel, bir figür…
Her biri, Tanrı’nın kelamından daha güçlü oldu.
Oysa Tanrı, özgürlüğü sadece bizim içimizde görmek istiyordu,
O, özgür irademizi kutsal kabul etmişti,
Ama biz, her adımda onu zincirledik.
Kendi yaptığımız yapılarla,
Kendi yarattığımız simgelerle,
Tanrı’yı ve kendimizi bir kafeste kapattık.
Her köşe, her duvar,
Her kitap, her dua…
İnsan, Tanrı’nın kelamını,
Bir hapis duvarına dönüştürdü.
Ama Tanrı,
Her zaman özgür bırakmıştı,
Özgür irademizi,
Sonsuz bir şekilde sunmuştu.
Ve şimdi biz,
Sembol ve kelam arasında sıkışan birer gölge gibi,
Gerçek özgürlüğü unutuyoruz.
Oysa kutsallık,
İnsanın ve varlığın ötesindeki kudretin,
Hiçbir şeye muhtaç olmayan Yaratıcı’nın kudretidir.
O, özgürlüğü vermekle kutsaldır,
Ve gerçek kutsallık,
Bizi var edip, özgür bırakanın kendisine aittir.
O, ne bir sembol, ne bir kelam ile zincirlenebilir,
Çünkü kutsallık, varlıkla değil,
Varlığı yaratanın ta kendisiyle ölçülür.