0
Yorum
9
Beğeni
4,3
Puan
130
Okunma

Akşam lekesinde dönüyordu değirmen
Al bakır ibrikten yıkadım atları
Sedef sandıklar yanık kerpiç damlara
Ve duvarda Kore gazisinden bir kılıç
Vur emri pusulada
Kırmızı duvak beyaz iplere sarılmış
Ve bağlara asılı gelinler
Zaman durdu çıngıraklı saatin burmasında
Ucuz enkazlar ve yalınayak kadınlar
Ve kaymağı çalınmış hayatlar
Karlı bir gecenin ardından
Sel olup aktı gürbüz çırakların
Ahlak mertebesindeki hayalleri
Herkes işe gidiyordu
Nefesler endişeli
Çelik ve demirden camlarda insanlar
İniltili, uykulu, korkulu kimi
İlk iş günü belki
Ve yeryüzüne el sallıyordu
Kara gözleriyle madenciler
Gümüş ve altın yüzükleriyle
Ölümle eşleşmiş parmakları içinde
Biz gibi yorgun ve geveze
Kördü gözleri bazılarının
Onlar sucudur kim bilir
Kalanlara kan veren
Bir başka pencerede
Aslan yelesine benzetiyordu kiracı
Çatlak komşusunun gerdanını
Başı göğe saldıran dağlar misali
Dağların sisinde böğüren dertler gibi
Rüzgara küfrediyor sebepsiz
Uzak bir kasabanın buzlu sokaklarında
İnceltmek için deriyi sırasını bekleyen tuzcu
Ve dolmuş şoförüne ekmek arası veren ucuz bakkal
Her gün bu vakitte
Haylaz yeğenini kovalayan genç eczacı
Geleceğin yavan kaygısıyla
Uydurulmuş bencillik
Ben, yokuşlu bir mahallenin kireçli bodrum katında
Tanıştım iyi insanlarla
Anılarıyla çatışan her halleriyle
Yufka yürekleriyle
Önce güldüm sonra ağladım
Küflü bir tüfeğin soğuk borusundan fırlardım
Yirmi yaşında ahşap kapılardan
Topal ayağımı betona vura vura
Sınırları aşınmış bir ülkenin son sığınağında bekleyen
Sağır bir askerin kan uykusundan rol kapıyorum
Gece bekçi düdüğü deliyor kulaklarımı
Hala yaşıyorum demek ki
Gelir her ne varsa, gelecek o yabancı da
İki elinde iki paslı çanla
Gelecek bir gün harman gününde dağılan un
Ayda dönecek değirmenler
Ve yıldızlardan dökülecek şelaleler
5.0
67% (2)
3.0
33% (1)