2
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
169
Okunma
bir rüzgâr eğildi kapının alnına
gölgemden bir parça düştü içeri
tövbeye durmuş aynalar gibiydi duvar
ve bir su sesi
geçmişin çürüyen sesi
bahçede bir sandal boş ve ıslak
babasız bir salyangoz geçiyor zamanın kalbinden
gökyüzü mor bir kefene sarılmış
ay, unutulmuş bir mezar taşı gibi soluk
eşikte, ne içeride ne dışarıda
bir çift ayakkabı: biri çocuk, biri ihtiyar
ve bir çivili söz takılı kalmış havada
“gitmek mi zor, yoksa kalmak mı yarım?”
geceyi üfleyen dudak yok artık
küller konuşuyor şimdi eski ateşin dilinde
her harf bir küf, her cümle bir çöküntü
seni gömdüm ama sen hep eşiğindesin sesimin
rüya mıydı, yoksa mezar mı?
kendime açtığım bir kapıydı belki de
ve eşiğinde bekleyen ben
gençliğini ceketinin cebinde unutan bir çocuk gibi
kendi mezar taşıma yaslanan gölge
bir "keşke" kadar ağır, bir suskunluk kadar geç
zaman affetmedi beni, ben de kendimi
her adım geriye doğru, her bakış
içimde yürümeyen yollarla doluyum
bir yandan gitmiş gibiyim çoktan,
bir yandan hâlâ
o çivili sözde asılıyım:
“gitmek mi zor, yoksa kalmak mı yarım?”
biliyorum, hiçbir cevabın yeri yok artık
çünkü ben
öldüğüm yerde bekleyen bir hayattım.
5.0
100% (5)