2
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
236
Okunma
sustuk
suya hasret ülkelerde, suyun sesini..
mavi kanatlı uykulardan uyanalı çok oldu
kekre bir fısıltıda,
yüzümün ormanlarına dökülen
yaşlarının alacakaranlık mateminde
bazen yüreğime yağan yağmurda
bazen pencere pervazlarından süzülen buğuda
kırgın yüzümün çorak iklimlerinde
diz bağlarımın ipleri çözüldü say
say ki herkes doğru da ben yanlışım
say ki yasak elmayı ben yemişim de
sürgün edilmişim gözlerinin yosun kentinden ..
ecnebi bir türküydü yaşamak oysa
suyun giderek azaldığı
"kangren dudaklarını günde sadece bir kez değdirdiğin, "
hırçın ve mavi ter damlalarını yudumladığın
yeşil karanlık gecelerin
boran yemiş göğsünden,
hiç söz etmeyeşimin
izdüşümünde saklıydı
aklıma kaçan şizofrenin al zılgıtları..
belki duyuyordur sesimizi tanrı
ki
duyuyorsa sert sapakların sarışın düşlerini
bilir
boğazımda büyüttüğüm
pesimist palyaço çiçeklerinin,
genzimi yakan reyhani tadını
sende bilirsin!
ölüm sığmıyor hiç bir kalbin
karanlık odalarına
ve
güzeldir elbet ölen sen isen şayet..
oysa sesi varsa suyun tadı da olmalı
ve dokunmalıyım yalnızlığın gölgesine dilediğimce
kırgın yüzüm utanmamalı aynadan
her güz içerimden binlerce filiz sararıp giderken
aklımın mahzeninde şarabi gülüşleriyle
binlerce süvari melek
vurur saklı kentimin varoş kıyılarına mızraklarını..
çürüyen tenimin kül yangınlarında
gözlerimin nehrini yaran efsunlu çevgenin yoksa
ve varamıyorsan bahşedilmiş topraklarıma
soğanımda sarmısağımda senin olsun
birlikte tadamıyorsak ölümü,
çıkar ver yalnızlığımı bağrından
gideyim tanrının unuttuğu diyarlara..
5.0
100% (3)