0
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
45
Okunma
Ilk kez kemerli pantolon giyen erkek çocuğunun gözlerindeki anektotta gizliydi mutluluğun sırrı.
O gözlerde evrilen devrim niteliğindeki parlamada gizliydi dünyanın oluşumu.
O gözlerde ki, gün doğumu vardı.
Günün geceyle buluşma anıydı,
erkeksi bakışların çatık kaşlar arasına gizlenen mutluluğun,
çocuksu gülümsemelerdeki yansımasıydı.
O çocuk ki, büyüdükçe sevimsizleşti.
Tertemiz dünyanın kirli adamları arasında kibirli adımlar atmaya başladıkça yitirdi değerini.
Sonra kibir deryasının kirli sularında yüzünü yıkadığını sanıyordu.
Günahın görünmeyen kiriyle ukâlâ meclislerinde ahkâm kesmeye başlayınca batırıyordu kendini.
Çocukluktan geriye ne kaldı ki, kibirli bakan gözlerimizde.
Havalı ses tonlarından kelimeler bile utanıyordu.
O yüzden bakamaz olduk masum çocuk gözlerine.
Orada günahlarımızı görüyorduk.
Biz o gözlerdeki masumiyetin altında eziliyorduk.
Ne çok sütten çıkmış ak kaşık moduyla dolaşan adamlar var yollarda.
Ne ara büyüyüpte koşmaya basladık günahın sirayet ettiği kulvarda.
Arıt bizi dünya, deryalarındaki sularında.
Korkut bizi dünya, fırtınalarında boralarında.
Büyütüldüğümüz kartal yuvalarında,
Kötülüğe mi bileylendi, pençelerimiz.
Lan! Serçe kadar yüreğimizle,
Ne kartal rollerinde ne filmler çeviriyoruz be!
Dünya denilen bu tiyatroda.
Algılar çakallığa evrilmiş.
Leş toplayıcılar talanında,
Insan olamamanın yalanında,
Evrilip geldiğimiz yerde leş kokuları var leş!
Para denilen imansız materyalin esiri olmanın bencilliğinde.
Tertemiz dünyayı kirletip, güzelim dünyaya batsın demenin şerefsizliğinde.