2
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
106
Okunma
Kendi köklerinden kopmuş, zamanın ve kaderin içinde savrulmuş bir varoluşu anlattım. Göğe uzanmak isterken sert duvarlara çarpan, geçmişi unutan ama geleceğe de kök salamayan bir ağacın hikâyesi… Hem büyüyen hem eksilen, hem yaşayan hem silinen bir varlık gibi.
Sislerin içinde unuttum kendimi,
rüzgârın yarım fısıltılarında
dal dal eksildim zamandan.
Baktım, göğün kırık aynasında
bir ışık sızıyor muydu hâlâ içime?
Adımı bilmeyen taşlara tutundum,
gövdem, zamanı unutan bir hayalet gibi
kayboldu çağların ardında.
Köklerim vardı bir zamanlar,
şimdi hangi toprağa uzandığımı bilmiyorum.
Bir duvar, bir dağ, bir kayalık,
üstüme eğilmiş sessiz bir infaz gibi.
Güneşin dokunamadığı bir gölgedeyim,
ne yağmur düşüyor üzerime,
ne de rüzgâr kaldırıyor küllerimi.
Ben bir ağacım, göğe çarpan.
Köklerim, açlığına yenilmiş bir kurt gibi
gecenin etine diş geçiriyor.
Gövdeme oyulmuş yaralarda
eski dualar, yankılarını tüketiyor.
Bütün sesler içime çöktü,
suskunluk, dallarıma ağır gelen bir kış gibi.
Bütün gölgeler benden çalındı,
karanlık, gözlerinde eritti suretimi.
Şimdi bak!
Altımda kurulu bir şehir var,
taş duvarların içinde solan düşler gibi.
Ve bu şehir,
Göğe Çarpanların şehri.
Turgay Kurtuluş
5.0
100% (3)