acının buz gibi tonları saklı
bir
ölüm çocuğunun bedeninde
çaresizliğinin her anında
karanlığa ihtiyaç duyan kabuslarda
delice bir dehşet içinde donuktur gökyüzü,
kıyıya çarpan
siyah dalgalar
tüm ayak izlerini silerken
ruhları tahliye edilmiş ölü bedenlerin
yürekteki aydınlığa kavuşmak için
hangi pelüş oyuncağa sarılınsa boşuna,
meskenler tutuşurken.
iki kurt kavga eder daima:
karanlık ve aydınlık,
umutsuzluk ve umut
ateşten külahlar giyerek
mücadelede eşitlik bulunmaz
karanlığın inorganik soğukluğunda.
öldüren vebanın işareti kaybolmaz asla
gecenin ayazında
bir tutam parıltı olmayınca,
aksine hıçkırır durur
herkes duysun diye ara vermeksizin
gümüş titrekliğinde azaplar gördük
sessizliği parçalayan, ne çok.
su altında nasıl nefes alınır
hem de gözler kapanmak üzereyken?
hangi bilinçaltı
ölümlülük fikrini reddedebilir
atavistik bir korku sarmışken her bir hücreyi,
kabuslar ve mezarlıklar arasında?
ölüme yaklaştıkça her şey daha net,
tüm renkler birbirinin aynısı, sim
siyah kan kokusu alırken
kendi bedeninden damlayan.
oysa tüm yaşamlar karanlıkta başlamıştı
ürkek bir umutla.
artık hayaller yok, sadece yürekte acı var
Seğmenoğlu (Dr. Osman Akçay)