DİRENİŞİN ŞAFAĞI
(I)
Kızıl bir rüzgâr sarıyor gecenin taşra trenlerini, bütün yıldızlar avucumda birer kibrit çöpü gibi. Yeryüzü, sırtını vermiş gecenin korkunç karanlığına. Yine de inadına türküler yükseliyor, inadına yeni sabahlar doğuyor çorak topraklarda. Bir işçi yudumluyor çayını kömür kokulu elleriyle, öbürü taşları ,rayları döşüyor demir yollarına. Ve hayat, bir çark gibi dönüyor durmaksızın: ne kanı durdurur ne de zamanı. Ağaçlar birdenbire anlatıyor kendini: “Her yaprakta yeni bir dünya saklıdır, her kök, bir dağın sırrını taşır.” Ve biz: Yani sen, ben, o. Dağların ardındaki o göçebe yıldız misali, hep birlikte yazıyoruz bu masalı, şimdi ve sonsuza dek: ayak izlerimiz toprakta, nefesimiz gökyüzünde. (II) Çocukların gözlerinde uyanıyor şehirler, yıldızların yalnızlığına inat, şimdi toprağı avuçluyor küçücük eller, bir tohumun öyküsünü fısıldıyor rüzgâr: "Yaşamak, “ dedi, “sadece nefes almak değil, daha ötesinde bir ateşi kuşanmaktır." Ve o ateş, bir anahtardır kilitli kapılara, bir umut zinciri, karanlık mahpushanelere. Kim demiş ki beton öldürür baharı? Bak, dikenlerin gölgesinde bile açmıyor mu renk renk çiçekler? Bir mavzerin namlusundan yansıyor ay ışığı, bir mahkûm, geceyi deliyor gözleriyle. Karanlık sanma ki sonsuzdur; bir adım ötede, bir şarkının kanatlarında ansızın uyanıverir şafak. Bilin ki: her adımınız bir dünya kurar, her nefesiniz sonsuzluğu taşır. (III) Bir yıldız daha düşer, ama geceyi engelleyemezsin. Gece, bir çocuğun kaybolmuş oyuncakları gibi, yavaşça kaybolurken, toprağa düşen her damla bir umut olur. Bir şarkı gelir yüreğine konar. İçinde kalmış olan hüzün, bir çığlık gibi büyür. Ama sonunda, bir sabah, tüm o çığlıklar susar. Yerini güller alır, alnımıza bir öpücük gibi düşer. Ve bir gün, daha önce bilmediğimiz bir şey olur: tüm bu yaşamlar, tüm bu hayaller, aynı anı beklerken, toprağın altında baş kaldırır bir fidan, bize doğru büyür. (VI) Ellerimizde hala, o ilk sabahın kokusu var. yüzümüzde hala, o ilk güneşin sıcaklığı var. Bütün umutlar, Bütün yaşanacaklar toprağın derinliklerinden gelip bizimle buluşur. Bir çocuk, gözlerinde yıldızları taşır, ama o yıldızlar ne mavi ne kırmızı ne de yeşildir. Bir çiçek açar, ama onun rengi, daha önce hiç görülmemiş bir renktir. Sonsuzluk, aslında bir göz kırpışı kadar yakındır bize. Çünkü zaman, bizim yazdığımız bir şiirdir. Ve cümle cümle kurarız biz geleceği. Kurtuluş, Bir savaşın sonunda değildir. Her adımda, Her nefeste saklıdır. Bizler, göklerin altındaki en güzel anıyı yaşayanlarız. Ve bizden önce, bizim adımıza, göklerden düşen her bir yıldız bir mektup bırakır. Bir gün, bütün bu mektuplar aynı kadim adrese varır: Ama bu, sadece başlangıçtır. |
o ilk sabahın kokusu var.
yüzümüzde hala,
o ilk güneşin sıcaklığı var.
Bütün umutlar,
Bütün yaşanacaklar
toprağın derinliklerinden gelip
bizimle buluşur.
Bir çocuk,
gözlerinde yıldızları taşır,
ama o yıldızlar
ne mavi ne kırmızı
ne de yeşildir.
Bir çiçek açar,
"Bir çocuk, gözlerinde yıldızları taşır" dizesi, masumiyetin ve sınırsız hayal gücünün gücünü çok çarpıcı bir şekilde ortaya koymuş. Şiirin devamında "Bir çiçek açar" ifadesiyle doğanın döngüsü, hayatın mucizesiyle bütünleşiyor.
Kaleminize sağlık, bu dizeler hem düşündürücü hem de hissettiren bir derinliğe sahip!