Bir Ömürlük Sevda (76 Yıllık Aşkın Hikâyesi)
Bir zamanlar, köyün kuytusunda,
Diz çökmüş bir genç, elinde çiçekler, Baktı bir kıza, gözleri yıldız gibi, "Seninle bir ömür geçer mi?" diye fısıldadı... Kız utandı, başını eğdi usulca, Ama kalbinin içinde bir sıcaklık doğdu. “O kadar uzun bir ömür, kim bilir,” dedi, Ama gülüşü, yüreğini açtı o genç adama... Bir yaz günü evlendiler, Sadelik içinde, doğanın şahitliğinde. Elleri, bir araya gelen iki dal gibi, Birbirine sarıldı; kök salmaya başladı... Hayat zordu, eller nasırla doldu, Ama her nasır, sevginin bir nişanıydı. Genç kadın ekmek yaptı tandırda, Genç adam tarlada ter döktü sabırla... “Biz” oldular; iki değil, tek yürek, Her gün birlikte büyüdüler, sevgiler emek. Kavgalar oldu mu? Elbette, ama kısa sürdü, Çünkü her akşam aynı yastıkta barış bulundu... Yıllar geçti, saçlar beyaza döndü, Ama gözlerdeki parıltı hiç sönmedi. Küçük bir ev yaptılar; bir ağaç diktiler, Ağaç büyüdü, dalları onların anılarıyla doldu... İlk çocuk doğdu, sevgiyle büyüttüler, Sonra bir tane daha; ev kalabalıklaştı. Ama ne kadar büyüse de hayatın yükü, Sevgiyle hafifledi; omuz omuza verdiler... Kadın, her sabah çay koydu erkenden, Adam, “Ellerine sağlık,” dedi yudumlarken. Sözcükler azdı, ama bakışlar anlatırdı, Sevgi, bazen sessizlikte bile yankılanırdı... Elleri kırıştı, yollar uzadı, Ama ne zaman biri yorulsa, diğeri onu taşıdı. Kadın hasta oldu bir gün, yataklara düştü, Adam, sabaha kadar başucunda bekledi, hiç küsmedi... “Beni bırakma,” dedi kadın fısıltıyla, Adamın gözleri yaşla doldu, ama güldü: “Bir ömür söz verdim sana, Ben buradayım, son nefesimize kadar...” Ve o gece, eski bir hikâyeyi anlattı adam: “Hatırlıyor musun, ilk tanıştığımız günü? Sen kırmızı bir elbise giymiştin, Ben ise utanıp konuşamamıştım bile...” Kadın güldü, “Sen hep utangaçtın, Ama bak, bir ömür paylaştık.” Gözleri kapandı usulca, Adam ellerini tuttu, “Hâlâ buradayım,” dedi... Şimdi torunlar doluşuyor etrafta, Her biri birer masal dinliyor dededen. “Bizim aşkımız,” diyor adam, “Sonbaharda açan bir çiçek gibi; Her şeye rağmen, her zorluğa inat, Yeniden doğar, yeniden filizlenir...” Kadın ise mutfakta, hâlâ eski becerisiyle, Torunlarına tatlı yapıyor, “Dedeniz,” diyor, “bir ömür dostum oldu, Her tartışmanın sonunda barışı bulan oldu...” Bir gün, yaşlı kadın pencereye oturmuş, Balkonda oturan adamına bakıyor. Adam, hâlâ aynı genç delikanlı gibi, Ama yüzü, yılların çizgileriyle süslü... “Biz ne güzel bir hikâye yazdık,” diyor, Adam dönüp gülümsüyor: “Hikâyeyi sen yazdın, Ben ise sadece okuyucuydum...” Ve kadın diyor ki: “Hayatımız, aynı kitabın iki sayfasıydı. Biri eksilse, diğeri tamamlanmazdı...” Gün geliyor, sonbahar yaprakları dökülüyor, Ama aşkları hâlâ dimdik ayakta. “Bir gün,” diyor kadın, “bu dünyadan gidersek, Aynı yere gömülmek isterim seninle...” Adam gülüyor, ellerini tutuyor: “Bizim mezar taşımızda tek bir kelime olacak: ‘Sevgi.’ Çünkü başka ne lazım ki?” Ve böylece, sevginin kanatlarında, Bir ömür boyu süren bir yolculuk sona eriyor. Ama onların hikâyesi, torunların kalbinde yaşıyor, Bir ömürlük sevdanın ışığıyla parlıyor... Sevgi, sadece söz değil, Bir bakış, bir dokunuş, bir sabır. 76 yıl aynı yastıkta yaşlanmak, Bir mucize değil; bir emek, bir ömürdür... Ve her sabah, o yastıkta, Birbirine bakan iki yüz, Hayatın ne olduğunu anlatır: Birlikte yürümek, her zorluğa rağmen... Erol Kekeç/17.09.2024/Sancaktepe/İST |