Kal û bela
Şiirinin kulağı var
Bilmem kaç dilliyim sana Rüzgarın selasında yıkanık bir el gibi Sözlerim eskitmez seni Cehennem izlerinde bir simada gizliyken Çırpınışı sonbaharın haşmetinde eriyerek Dağıldı gözlerimde yapraklar Bir yüreği burkulmuşsa saatlerin Alaşağı edilmiş bir sürgündendir Kal u beladan yana seni bilirim Ne ufaktır düşler satılıkta Ne de yükselip kucakta düşer gözlerime Uzaktır bana Sihirler Cinler Ve ölüler Bir tek yaşamayı bilirim Kokuşmuş baharlarda yükselmeyi uzakların Selvi boylu sözlerde direnen sevdaların Kavgalar varken çıplaklığında Huzurda yakınan delidir belki de Köhnemiş kudurulmuşluğunu kusandır ölüm Bir yerden bir yeredir tereddütler Takvimi belirsiz bir saliseye vurgunken Haritası kanatlanmışken dağlardadır gözleri feryadın Köşede bir mavi bukalemunu Tiyatroda burkulmuş ışıklar söner Terlemiş bir erdemi söndürmek neye yarar Mizanda bir bülbül kibirsiz bir bulut ile İstikbalde bir sümbül ise velvelesiz veda ile Sılada bir güvercin gibi emsale döker yadında Sırdır yazmak artık Seyretmek bir dilek sırtında açken kendine Bulutlar sokulmuşken kelimelere Yırtmak bir ucube altında Mevsimi sonbahar değil artık Kaç ucube altında yazmak s’aklıyken adında Ulvi bir makamdayken bir san/atı Sana sığdırmak sıfırdan başlıyor olmaktır Yad edilen bir yola cürüm ile Denize sayılmışken bir diyar ile Sana sonsuzluk ötesi bir dünyadan bihâberim Gezgin imgeler... |