İstanbuL'un Kör Heceleri
Fazla değil,
Bir kaç vakit önceydi Gemiler limandayken ve sağken Trenler, rayındayken ve ağlarken Kaçıyordu insancıklar Yelkovan, Kırık bir salda salınıyordu ileri geri Akrep çoktan durmuştu, Zaman sustuğundan beri... Sevgilinin adını andığım semtlerde Tüm senleri süpürmüştü seller Ve henüz yorulmamıştı Kıt’aları birleştiren halatlı eller... Ufak bir çocuk Cadde sanıp, koşuyordu ince sıratta Sürükleniyordu büyük saydıkları İçlerinde sakladıkları günahlarla Bir tokat daha atmıştı toprak Ve sızlıyordu hâla elimin tersi... Korkarak sahile koşmuştum Dalgalar, Kız Kulesi’ne sarkıntılık ediyordu Ve bu manzaranın tek şahidi Biraz üzgün, Biraz yorgun bir bankta, Ona yazdığım şiirleri öpüyordu, Öksürüyordu... .................... Ben, Kağıtlardan katladığım savaş uçaklarımı kusuyordum düşmana Yetemiyordum yek başıma Kurtarmak mı? Bu şehri mi? Ben mi? Nasipse yarın deyip Bitiriyordum mesai saatimi... Ve her gün batımının sonunda Bir başka suikastla titriyordum Gizli öznelerin sokağında Bir adımlık, Mermi lekeli asfaltlardan bile, korkar olmuştum artık Nereye saklansam gölgemdeler Nereye kaçsam peşimdeler... Herkese görünmeden Apaçık koşuyordum evime Uzanıyordum odama Ninnisini söylüyordu rüzgar Annemin, Başımda sabahladığı geceleri hatırlıyodum Yırtarak bedenimi Kırık dökük pencerelerden Ara sokaklara kaçıyordu ruhum Gece, Ablukaya alıyordu şehri Adına "Gülhâne" dedikleri Eski şehir parkına varıyordum Düşe kalka üşüyordum bir ağacın dibinde Süzüyordum göğüne Ey İstanbul ! Bombalar yağıyordu Sarayburnu’na da Ben, Sadece ağlıyordum sana Müjdesi olan bir şehirdin sen ve ben, Daha yeni anlıyordum bunu... Camilerinin güzelliğini Köprülerinin efendiliğini Denizinin, Simitlere aşık martılarını özlüyordum.. Limanın en ucunda içimi içine bırakasım geliyor mavi sularınla Bir emanet, Bu kadar yıpratılabilir mi? Boğuluyor gibiyim... Kulağımda yersiz basınç... Susmuştu herşey Duyuyordum... Gürültü, kalabalık... Sirenler ve çığlık... Beyazıt Meydanı’nda açıyordum gözlerimi Yardım çadırları... Kan kurusu sargı bezleri... Yarım yamalak vardığım bir durakta Otobüs seferleri kaldırılmış Artık her otobüs, Toplu yaralı taşıyan bir ambulansmış ! Kurtarma ekipleri Nefes veren can takibinde; Haykırıyordu bir anne "Mehmed’im öldüğünden beri, Hayat belirtisi veren, Kaç semtin kaldı istanbul ?" Sahi, Bak Ayasofya’n bile bombalandı Topkapı Sarayı’n yağmalandı Yangınlar çıktı Beyoğlu’nda... Hıçkırmaya utanan kaldırımlar Hiç kırılmadan ağladılar Yıkılan bir şehrin, Günahkar kullarına ! İte kaka İstiklal Caddesi’nde Yürüyordum nasipsizce... Aklımda.. Koskoca Marmara Ve boğazın suları Haddinden fazla şımarmıştı dalgaları Görmemezlikten gelemiyoryordum Hesapsızca sövdükleri martıları... Gücenme ama İstanbul Ağlıyorum haline Yavus Selim’den Ağlıyorum Balat’tan, Eyüp’ten, Eminönü’nden Bir işgalin masum yüzüydü minarelerin Haksız yere bombalamışlardı yüzünü Demek, Fatih’ten sonra; Neyin var neyin yoksa almışlar, öyle mi Demek mahremine dokunmuşlar, öyle mi Kırmışlar Hazarfen’in kanadını Kapatmışlar Yahya Kemal’in gözlerini Uyandırmışlar Orhan Veliyi ! Öyle mi ? O zaman, deli gibi şımarır tabi Üçgen çatılı, çanların neşesi Karaya oturur büyük bir gürültüyle Kasımpaşa’da besmele ile çekilen gemilerin her hecesi... Demek, mahremine dokundular, öylemi Bu yüzden mi kırgınsın geceye ? Çığlık çığlığa martıların Söyle, Hangi tependen haykırayım ? Seni üzenlerin, Sesini kesenlerin Gelmiş geçmiş yedi ceddine... Bir bomba daha düşüyor az öteme Haydarpaşa yerle bir, denizle bir Dalgalar çarpıyor, parmaklıkların suratına Tüm mahkumlar sokakta Birileri tutuyor kolumdan Bırakın ! Susun ! Ağlayın ! Geberin ! Yaşayın ! Taşlanın... ! Birileri çekiştiriyor insanları Yüzü farklı, adı farklı, dili farklı... Her yerde müttefik askerler birileri soluyor burnundan Savaşan da bir, savaşmayan da ! Ölsem de ’Bir’, ölmesem de ! Yalnız ’Bir’, Bir o kurtarır beni... Sadece bir hecelik çekimleyin ellerimizi Bırakın da, Rahat uyuyalım bir gecelik Çekin ellerinizi... Ağlama artık istanbul Dökme küllerini bulutlara Sonra savruluyorlar üzerimize beyaz beyaz Kefen oluyor senin üzerine de koca bir kar beyaz Sızlatıyor mezarındaki şairi "Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli" Sen söyle istanbul Şimdi hangi insanlık recm edilmeli? Hangi tarih tekerrür etmeli Kentine gel aklım Dokunma alnıma Soğuktur, korkarsın Son isteğim dostlarımdan Tabutumu anneme götürsün Sonra ne hali varsa görsün..! Dokunma şimdi ellerime Bunca sefahat, sefadan sonra İhtiyacım var ! Fatiha’lık yazmalıyım mermerime Ya sin! Sen de gelsen Gel... Sen... Gel... Hadi, kalk gidelim... M.Fatih Çetinkaya o1/o6/2oo8 // "Bana kalk gidelim deme, bu şehirden..." // |