BİTMEYEN DAVA
Kırk yaşına erince ol Muhammed ül emin
Çok düşünceliydi beşeriyeti aydınlatacak gün Hiç sevmezdi putları pekde ederdi nefret Nasıl tapıyordu insanlar ,bunlara hayret Şuursuz insanları düşündü hayli zaman Düşündükçe yüreği sızlıyordu durmadan Mutsuz, endişeli ,bir türlü rahat edemiyordu Sefihlerden ayrılıp çöllere, vadilere iniyordu Tek başına geziyor, içini döküyor dağ taşa Onlarla konuşuyor hep onlarla başbaşa Ruhu daralıyordu şirk ehlini gördükçe Bu nasıl iman yâ Rab şaşırmışlardı iyice Bu hal böyle gitmez ne olacak ey hâk Sabilerin feryadı katına yükseliyor fersah fersak Çığlıkları duyuyorsun ne olacak bu durum Bunaldım artık sıkıyor beni ,evim, ocağım yurdum Günlerden Kadir gecesi, Cebeli nurdaki mağrayı hirada Çevrede nur, kalbinde korku hâli belirmişti orada Bedenini sıkan bir güç ,oku diyordu ona Ben okuma bilmem ne okuyayım sana Aynı soru karşılıklı üç defa tekerrür etti Cebrail:oku yaratan Rabbinin adıyla haydi Okudu cihan güneşi haktan inen o nuru Anlamıştı Mevlanın, o müthiş buyruğunu Oku emrine muhatap olmak öyle ağırdı ki Bu hitap karşısında, ürperdi ,titredi korkmuştu sanki Bu haleti ruhyeyle döndü, ol Nebi hânei seadetine Uzanıp dinlendi , biraz geldi kendine Kalkınca yaşadıklarını anlattı, Haticetül kübraya Terettütsüz inandı hâtemül enbiyaya Böylelikle başladı davayı mukaddesât Çabuk zevâle uğradı, hubel ,uzza ,lât menât Fermanı ilâhiydi bu, bâtıl sona erecek Dünya durdukça, asla ! bu dava bitmeyecek . |