0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
205
Okunma
Bağzılarının()
"Küçük Siirt" deyip küçümsediği
Koca Fatih’te
bir halım vardı uçan,
bir sihirli lambam,
birde devim lambadan çıkan,
adı Dağduman.
Çelik-çomak oynardım onlunla
sokakta mezarlık ardı;
Elimdeki sopayı
yerde duran çomak üstüne oturtarak
çektimmi ekseninde geri döndüre,
bir çırpıda sokup altına, kaldırıp havaya
savururdum onu,
-tenis gibi, golf gibi-
öndeki ayağımın üstünde esneyip havadaki çubuğa
birde vurdum mu
devim Dağduman yakalardı onu.
Küçükken bir de çoban köpeğim vardı,
-Mahallede hepimizin-
adı Duman’dı.
Uzun tüylü-iri,
bebeği zeytin-kara, koyu kestane rengi,
çapaklıydı gözleri.
Birgün etrafını sardı zapıta,
uzatılan sırık-Ucu zehirli ete yüz vermedi Duman;
Birinin elinde kanca kocaman,
-Kıskaç yani, ucu yarım ay, daire çember-
diğer ikisinin elinde tek bir ağ, uç-uca germiş taşıyorlar beraber.
Sırık, ağ, kıskaç, kanca, şöför ve zapıta amca
yakaladı onu, koydu çuvala.
Köpek miyavlarmı?
Hayır ama,
acısından beli kıskaçla boğulu Duman,
inanın öyle cıyakladı.
Hayvan şöför çuvalı kamyona attı,
belli ki orada yatan soydaşları
kucakladı onu,
Duman sustu.
Küçükken Hayırsız Ada’dan
-tabiki rüyada-
bir mektup aldım ondan.
Bakarak Fatih sırtlarına,
hayel ediyormuş beni.
Her yanı deniz-derya mutlu soydaşlarıyla,
anıyormuş o eski
sıcak-dost mahalle günlerini.
Hayırsız Ada’da köpek çokmuş,
ıssız ve çorak olduğundan
birbirlerini yemekten başka
derleri yokmuş.
() 26.05.2015 yılında yazdığım HAYDARPAŞA GAR OTELİ (4) Şiirkayesinden alınmış benim çocuksal bir anımdır.