NE DİYEM? (5)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın „Ne zannediyorsunuz, bu katliamın çocuklarınızdan saklanabileceğini mi? Hayvanları içeren güzel masallarla uyuttuğunuz, Bremen Mızıkacıları ile güldürdüğünüz çocuklarınız, belediye çalışanlarının zorba ve zalim yöntemlerle yakalayıp ölüme yollamak için bir kamyonete tıkmaya çalıştığı hayvanların çığlıklarını, feryatlarını duyunca, o küçücük beyinleri algılamayacak mı, bu korkunç anıları kaydetmeyecek mi sanıyorsunuz? Üç yaşında, beş yaşında, sekiz yaşında, on yaşında bu dehşeti yaşayan küçücük masum insanlarda nasıl bir travma oluşacak, umurunuzda mı? Zaten usule aykırı bir şekilde her yıl önlerinde koyunlar boyunları kesilerek kurban ediliyor… Şimdi de düne kadar sokakta keyifle oynadıkları dostları olan kediler, köpekler mi onların önünde acı çektirilerek itlaf edilmeye yollanacak?“ ( Sayın Bedri Baykam’ın 25 Temmuz Perşembe günü Cumhuriyet Gazetesi’nde BU SOYKIRIMI ÇOCUKLARINIZA NASIL İZAH EDEBİLECEKSİNİZ? adlı köşe yazısının başından alıntıdır. Yazının tamamını okumanızı öneririm.)
Bağzılarının(*)
"Küçük Siirt" deyip küçümsediği Koca Fatih’te bir halım vardı uçan, bir sihirli lambam, birde devim lambadan çıkan, adı Dağduman. Çelik-çomak oynardım onlunla sokakta mezarlık ardı; Elimdeki sopayı yerde duran çomak üstüne oturtarak çektimmi ekseninde geri döndüre, bir çırpıda sokup altına, kaldırıp havaya savururdum onu, -tenis gibi, golf gibi- öndeki ayağımın üstünde esneyip havadaki çubuğa birde vurdum mu devim Dağduman yakalardı onu. Küçükken bir de çoban köpeğim vardı, -Mahallede hepimizin- adı Duman’dı. Uzun tüylü-iri, bebeği zeytin-kara, koyu kestane rengi, çapaklıydı gözleri. Birgün etrafını sardı zapıta, uzatılan sırık-Ucu zehirli ete yüz vermedi Duman; Birinin elinde kanca kocaman, -Kıskaç yani, ucu yarım ay, daire çember- diğer ikisinin elinde tek bir ağ, uç-uca germiş taşıyorlar beraber. Sırık, ağ, kıskaç, kanca, şöför ve zapıta amca yakaladı onu, koydu çuvala. Köpek miyavlarmı? Hayır ama, acısından beli kıskaçla boğulu Duman, inanın öyle cıyakladı. Hayvan şöför çuvalı kamyona attı, belli ki orada yatan soydaşları kucakladı onu, Duman sustu. Küçükken Hayırsız Ada’dan -tabiki rüyada- bir mektup aldım ondan. Bakarak Fatih sırtlarına, hayel ediyormuş beni. Her yanı deniz-derya mutlu soydaşlarıyla, anıyormuş o eski sıcak-dost mahalle günlerini. Hayırsız Ada’da köpek çokmuş, ıssız ve çorak olduğundan birbirlerini yemekten başka derleri yokmuş. (*) 26.05.2015 yılında yazdığım HAYDARPAŞA GAR OTELİ (4) Şiirkayesinden alınmış benim çocuksal bir anımdır. |