Artık bir tövbekârdı
Hava kararmıştı da, henüz vakit erkendi
Bilmediğim bir duygu içime çöreklendi Biraz avunmak için bir bahane aradım Boş boş bakan gözlerle sokakları taradım Sokaklar beni bekler, ben ise karanlığı Kaldırım taşlarıyla kurmuştum yâranlığı Üstüme geliyordu heyula bir karartı Kanımı çekti sanki ak benzimi sararttı Sorguladım kendimi, korku ve endişeden Zaten korkum olmazdı, berduş ve fahişeden Yaklaştıkça gördüm ki pelerinli bir kadın Ben kendime dön dedim, kaçmasın ağız tadın Tam sırtımı dönerken, bir kurt düştü içime Çòzüldü ayaklarım çöktüm kurumuş çime Merakıma yenildim, ne yapalım, beşeriz Hiç bir şey bulamasak, ruhumuzu eşeriz Beden ve gölge gibi bitişmiştik yanyana Hoş geldin nidalarım yükseldi asumana İki kadim dost gibi, kaynaştı hislerimiz Belirsizlik ufkunda, dağıldı sislerimiz Birdenbire eğildi tam gögsüme bu peri İpeksi elleriyle sildi anlımda teri Yüzüme dökülürken sımsıcacık nefesi Konuşmak istiyor da, sanki kısıktı sesi Dudağından yayıldı bir fısıltı halesi Çekti beni içine duygular şelalesi Şükretmek gerek dedim, böyle eşsiz sürprize İlk defa rastlamıştım kusursuz güzel yüze Biraz kısa olsa da boyu boyuma denkti Narin zerafetiyle ilahi bir ahenkti Masmavi gözleriyle açık esmerdi yüzü Sanki avuçlarıma dökülmüştü gökyüzü Tutukta kalan dili, ağır ağır çözüldü Yanağından göğsüne göz yaşları sözüldü Yüreğime indirdi, mızrak gibi bir soru Belliki incinmişti, kırılmıştı gururu Sen beni tanırmısın?; tanırmısın be adam? Neden beni görmesin?, bakmazmısın be adam Ne yapayım be adam, düştüm aşkın ağına Yönümü, yollarımı, bağladım ayağına Beni takip etse de, gizlemirmiş hep benden Karşıma çıkamazmış, birkaç özel nedenden Boğazına dizildi ard’arda hıçkırıklar Hayat yolunda heder, nice bahtı kırıklar Benim adım fahişe, diye çıkıştı birden Şu zavallı kalbimi söküp aldı yerinden Gözleri çakmak çakmak, yüzümde yanıp söndü Kendisinden tecerrüt, bir top aleve döndü Sağ elimi kalbine koyup sadece sustu Gözleri gözlerimde, ne rüya ne kâbustu Selamsız gelmişti ya, vedasız döndü yola Avucuma bıraktı, küçücük bir pusula İnci gibi bir yazı, kısacık iki satır Sadece akdi vakit, ne bir dua ne hatır Sokağının ucunda, sabah erken saat beş Bana derdini anlat, benim derdimi üleş Emri vaki sözleri, kısa karalamıştı En ölümcül darbeyle beni yaralamıştı Tükenmek bilmiyordu, sanki asırdı gece Ağzımdan çıkmaz oldu, ne bir söz, ne bir hece Yüzümü yıkamadan aynama hiç bakmadan Atılmıştım sokağa, insan seli akmadan Daha çaycı gelmeden oturduk çayhaneye Selamlaşma faslıyla, sığındık bahaneye Sıcak bir tebessümle, yavaş yavaş çözüldük Ara ara gülüştük ara ara üzüldük Hayat serencamını kısaca özet geçti Ben kaderi seçmedim, kaderim beni seçti Yolum döndü sokağa hikayemiz bilindik Kütükten düşürüldük, yüreklerde silindik Nasıl elini tutup kollarında gezeydim Paralı züppelerin masasında mezeydim Yayıldı minareden, etrafa ezan sesi Tövbeleri yükleyip bıraktı her nefesi Ağır besmele çekip, mushafını çıkardı Yünelmişti rabbine, artık bir töbekârdı A |