AĞIT (Madımak Ağıtı)
ÖLÜMDEN ÖTESİ
adım Koray, daha on iki yaşındayım ve ben hiç büyümeyeceğim Sivas Madımak’ta yandım ak günler bekleyen ülkemin karanlık düşünceleriyle naklen yakıldım... bir yaz günüydü temmuz sıcağında babam ozan İsmail, tuttu ablamla benim ellerimizden ’haydin çocuklar, sivas’a, baba ocağımıza Pir Sultan Abdal şenliklerine Semah dönmeye gidiyoruz’ demişti... ne bilirdim ki! ’Ateşte Semaha dönmek’ olacaktı kaderimiz ve otelde dinlenirken bir anda binlerce insan ’yakın’ diye haykırıyordu ve ölümden ötesi yoktu görünürde..... adım Koray, daha oniki yaşındayım veee ben hiç büyümeyeceğim sevinçle içinde elinde çiçekle beni bekleyen bir sevgilim olmayacak.... adım Koray, siz şimdi kimbilir kaçıncı kadehi kaçıncı yalanlara içip can cana derken benim ellerim bir yanımda hiroşima’dan biryanımda halepçe’den gelen yaşıtıma takılır sözde uygar ülkelerde Solingen’de Möln’de yanan ben olurum sizin elleriniz kızlarda sizin elleriniz erkeklerde sizin elleriniz bardaklarda. yaşıyorken ben, en son semahda tutmuştum bir kızın elini şimdi ise; bizim ellerimiz yılan, çayan arasında kemikli topraklarda.... ne din nedir anlamıştım ne de din uğruna adam yakmayı suçum semah dönmekti suçum babamı dinlemekti suçum bana göre İNSAN olmaktı adım Koray daha oniki yaşındayım ben hiç baba olamayacağım ben hiç oğlumu okşayamayacağım ben hiç annemin dizlerinde saçlarımda parmakları dolaşan mutlu çocuk rolü bile yapamayacağım ve ben sizin adınıza ben mutlu gelecek adına bir değil bin kez daha yan deseler yine yanacağım, yanacağım, yanacağım... bir annenin kokusunu düşünsene, çocuğuna yani bana sarılmak işte ben o kokuyu artık içime alamayacağım anneme doluca sarılamayacağım eeyy benim akranlarım, arkadaşlarım, yayşıtlarım siz kimbilir kaç kızla dansederken türküler dinleyip halaylar çekerken hergece feneri kimbilir kaç alemde söndürürken ve hatta kimbilir hangi türkü barda devrimler yapıp halk kurtaracaksınız kimbilir kaç biradan sonra solculuk oynayacaksınız işte ben sizin gibi türküler dinleyemeyeceğim halaylar çekemeyeceğim ben bir kıza sarılıp dans bile edemeyeceğim uuyy anam uuuyy babam anlatırdı benim doğduğum köylerin yokluk ve yoksulluktan başka hiç bir özelliği yokmuş altı ay dünyadan uzak kar ve karanlığa tutsak bir yurt sonrası çamur, çamurda kalmış tek ayakkabılar kalsaydı tek ayakkabılarım sakız gibi çamurlarda kalsaydı diz boyu karlarda görmeseydim değil altı ay bir ömür boyu köyümün dışını görmeseydim uygarlık dedikleri yerlerde çirkeflikleri, kahpelikleri, ölümleri o karlı yerlerde kalsaydım yalnızca yaşasaydım yeterdi... adım Koray benim duyuyormusunuz? ? daha oniki yaşındayım bazen ozan Nesimi oluyorum burada alıyorum elime sazımı bazense Hasret Gültekin hasret türküleri yazıyorum duyarım ki köln’de Hasret abimin oğlu olmuş adını Hasret koymuşlar söyledikçe Muhlis baba ben burada bile ateşte semaha dönüyorum görüyor musunuz? adım Koray benim heyy dünyalılar en son sizin aranızdayken ateş camları sarmışken insanlar yanıyordu madımak’ta ve annem geldi gözümün önüne babam geldi, ankara geldi o yüzden ölünce ben anneme götürdüler ankara’ya götürdüler.. gelirken elimden tutan babam, dönüşte tabutumdan tutmuştu. ben yanmıştım tabutta babam kahrolmuştu tabut omzunda. zavallı babam, canım annem şimdi yeni doğan kardeşime adımızı koymuşsunuz canlarım...... ölsem bile unutmayın ben Koray’ım sizin Korayınız........ adım Koray benim bilmediğim din uğruna bilmediğim din adamlarınca devletin gözü önünde sizlerin gözü önünde naklen izlerken siz yanan bendim orada en küçükleri otuz yedinin otuz yedi canın otuz yedi karanfilin özü bende ANLIYOR MUSUNUZ? ? ? ........ ölümden ötesi yokmuş DUYUYOR MUSUNUZ? .? .. 1995 Köln Erdal İrfan (Yeraltı yayınları tarafından çıkan son kitabım olan Ağıt’ın ismi bu şiir’den gelmektedir) |
emdiği sütün damarı kimdeydi
bileyledi kılıcını yezit
ok gürledi
kerbela inledi
gelmedi insafa kuru taş su vermedi
öldü insan
öldürdü insan
paslanmış tarihlere gömüldü insan
hallac-ı mansur’u, nesimi’ yi bedreddin ’i asan
kadınları kızları cadı diye yakan
tekbir getirerek
ağzının salyasıyla kin kusan insan
kazma kürek, tahta sopa, demir çubuk
kurşun yağdı oluk oluk
ve gaz, ve katran
ne cam kaldı ne çerçeve, ne de kapısı çarpıp duran
ırza geçti karın deşti, kundak söktü
yerler kızıl-kan
adı Maraş
adı Kahraman
fetva verdi- sırt sıvazladı
mehdilerin imamların yazan kalemi
kin kustu salyalı dili
ne adınaydı, kim içindi
önce pişirdi
basıp geçti kömürleşen çığlıkların üstünden
elhamdülillah dedi
bin kat daha çoğaldı yedi başlı ejderhanın alevi
orası neresiydi, o hangi şehirdi
kara yeller esti sokaklarında
gözyaşı kana-kesti
kulağı sağırdı, gözü kördü
hiç kimse duymadı anaların iniltisini
taş yürekler neyi anlatır gözlerine bakınca
gül açar mı soluğunda
adı nedir
gazi midir katil midir madımağın
vicdanına dokunup gerçeği bilmeli insan dediğin
göğe yükselen çığlıklar kömürleşip düşerken
yalan söylemeyen aynalar önünde çırılçıplak
cehaleti bilmeli
bilmeli kıyımın gerçeğini
ve düşürmeli titreşimini yüreğinin en duyarlı tellerine
Saygılar