Öç ya da Şair ile Meczup
Sendeysem
sende olan bensem çağır beni dedi. (Say ki Fuzûli) // Meczup şairi dürttü. Yürek yordamıyla kendi karanlığında dokunduğu düğmeye her dokunuşunda kahkahayı telin etti sadece gülümsedi. Şair akıllandı. Bıraktı dizelerle dansı. Sindi içine. // Ağlıyordu şair. Yanıyordu meczup, aklına yanıyordu. Şair Bağlıyordu meczubu her bir beytine Kendini de kattığını umursamaksızın. -Oysa ciğeri gözlerinden gelene dek, şairi b/ağlamıştı meczup- // Meczup itmişti şairi içindeki kuyusuna. Ben yapmadım ki demişti. Delicesine. -Cezbeyi çoğaltan aşktı- Kaç kez üssünü almıştı sevdanın, kök dışına çıkamamıştı meczup. Kökün içinde bir başına değildi ki, yetmiyordu nicel yanı aklının başına gelmesi için. Nitel meczup bir tebessümle tarumar etmişti Kökünden söküp atmıştı aklının grisine bulamıştı şairi. Ak şair ak. Ak’lın başında değil senin de. Akıl ağ’lamaz. Akıl ak’maz. Akıl ağmaz. Akıl almaz. // Aklımı sana vereyim mi dedi meczup. Aklın kaldı mı bana verecek diye sordu şair. İçim dışım bir değil dedi meczup. Şair sen delisin dedi yine gülümsedi. … .. . -Oysa meczup (say ki Mecnun) şairin dize/sinin dibinde oturuyordu- |