sana/sadece sana..Şiirin hikayesini görmek için tıklayın sen,
sıyırıp mavi göğü omuzlarından gümüş bulutların altında bırakıp beni kaçıp gittin. boşluğuna karanlığın. (...) gün batıyordu hatırlıyorumda şimşekler çakarken tenimde, gürültülerden sonra notaların Sİ’ye vuran ara nameleri eşliğinde sen bana yokluktan geliyordun. yüreğinde düş bozumları avuç içlerinde ateşin çocukları ve ayak parmak uçlarından saçının her bir teline kadar ten yangınları ki çıkmaz patikalarında önde atlılar hiç dil bilmez kavimler ve sen, kuytularının derinliğindeydin bir karınca yuvasında gök/yüzünün nabzında.. savurup saçlarını n’densiz aşk düşse ne olmuş ki gözünden, dünya yıkılmışken içime.. ve ben, yüreğindeki geçmişin üstüne sinmiş külünü savurup tersiyle parmaklarımın, içimi sana saklıyor hacimler açıyorum sana/sadece sana ki bir son/bahar yaprağı gibi tretuar taşlarına vurup kendini mağrur ve bir o kadar ince ve derinden kelimelerini toparlayıp yürek heybene ve özünü ve közünü gidiyorsun öylemi? ahh gözümde hasretin kaldı. tenimde hararetin.. duyuyor musun? eridikçe çoğalıyorsun içimde.. sen, kelimelerimin içine sızıp, dağılıyor/ dağlanıyorsun şimdi o dönüşler. bu gidişlerin içinde. soruyorduM yüksek sesle... şimdi nereye? şimdi nereye... bir/sen... bil/sen... ışıksız gölgelerin mi dersin odamın içinde çoğalan iki yakandan tutup, otur! otur... karşıma... düşlerimi benden düşüşlerimi benden alıp gidiyorsun.. sola bak... Ak... çağlayanın intiharı boşluğa bırakmaktır kendini. Ak.. bentlerime dar gelmez ıslaklığın ki hangi mevsime kuş sesleri böyle dağılır. çatırdayan tavan gürültülerine eksik susmalar bırakıp, dilersen yıldırımlar bile serpip göğüme gidebilirsin. bilirim, sen benimle hep! hep... kim? biz... biz kim? diye diye... susup beklediğin gölgelerin bıraktıkları taşları avucunda sıkıp sıkıp, toprağa önce ve yağmur damlasıyla balçığa ama... en çok sana yakıştı tüm bağırmalarım değmiş meğer sesimin teline! boğazımda, sesimi yırtan bir küfür gibi taşıdım seni/ cennetimin duvalarlarına örerken seni/ sırtta bir tutam saç. akılda dil bilgisi eksik dize sakallarımda belli belirsiz bir Ak, parmakta kırık bir yüzük midemde altın eriten asit kaburgalarımda büyüyen bir ağaç gibi dalındayım yaşamın kuş gibi uçup bir gün çözerim dilimdeki düğümü sahi yüzümü dönsem duvara kurşuna dizer misin beni bu yüzden? bir kaç kelime daha eklesem yokluğuna/ kısalır mı süresi kavuşmaların? (...) |
Çocuk gülümsemesiyle bakan gözler mi?
Sarmaşık kelimeler mi?
Şiire dokununca
Titrer gökte ay!