BİLİR MİSİN?
BİLİR MİSİN?
Zaman öyle acımasız hızla akarken, Ne mutlu günler yaşadım, çocuk ve gençken, Şimdi yaşananlara bakıyorum da, Hiçbir şey yaşayamıyor çocuklar aslında… Sabahtan akşama kadar sokaklarda, Misket oynardık bahçelerde, kaldırımlarda, yaz kış… Ah ah, ne heyecanlı bir oyundu o, Hem de bıkmadan usanmadan saatlerce, Ders çalışmak mı hak getire, Rengârenk pırıl pırıl misketler… Oyunlarımız vardı çokça, Baş başaltı, tumba, üçgen, kuyu, Başlardık oyuna büyük bir heyecanla, İlk ilkbir, son sonbir diye bağırarak, Kondikli de oynardık, atışın şiddetinden kırılırdı misket, Bazen üter, bazen de ütülürdük, Si, sıç, zehir, karış, fitik, Çok para da kazanırdık misket satarak, Sonra pepsi, gofret, açık bisküvi alırdık o parayla, Bisküviler şekil şekil… Dandy sakızlar vardı içinden kartlar çıkan, Hayvanlar, uzay, bayraklar, neşeli bulmaca serisi, Tüm harçlığımızı verirdik seriyi tamamlayacağız diye, Bir de kitapçığı vardı, o kartları yapıştırmak için, Oyunda oynardık, duvardan bırakmaca, basmaca… Bibip sakız vardı birde, Otomobil, uçak, gemi, motosiklet fotoğrafları, Sakız o kadar çok olurdu ki tadı bitince atardık, Tipitip, Pembo idi bizleri gülümseten, Melek, bir de mabel vardı hala satışta olan, Özcan, Baycan şekersiz sakız… Ankara, elvan, ilham gazozu, Pepsi, coca cola, yedigün hep vardı, Tek nefeste içerdik, boğazımız nasıl da yanardı, Ne çok hoşumuza giderdi o yakış, Bazen şişeyi çalkalar birbirimize fışkırtırdık, Haylazlık işte… Nemli toprakta çivi ile çakı ile hapis oynadık, Beş taş, dokuztaş, cız… İnşaatlardan kalas çalıp minyatür kaleler yapardık, Ağ örerdik sabırla, Sonra, yıllarca sahiplendiğim borudan kalelerimiz oldu… Patlamış plastik topları atmazdık, Kesip yenisine kap yapardık, hemen patlamasın diye… Sokakta karşılıklı ikili Japon kale maçlarımız olurdu, Pepsi’sine yapardık da, her maçta bir kavga, Aşağı mahalle, yukarı mahalle maçları, Tabi ki o da kavgalı… Kar, çamur, yağmur, güneş demeden gün boyu maçlar… Bahçeye kaçan topları kesen teyze, amcalarımız oldu, Top oynarken kaç kez cam kırdık kim bilir, Sırf bu yüzden yediğimiz korkular… Yağmur çamur demeden top sektirirdik, dizimizde… Bazen sadece ayakucunda, Rekor kırmak için çabalardık canla başla… Mahalle arasında basket potamız vardı, Sokakta ip gerip voleybol da oynardık, Araba çok geçmez ama her geçişte dururdu oyunlar… Saklambaç, kukalı saklambaç, dalya, Yakan top, limon… Önde davul zurna bir ki üç, Birde uzuneşek vardı, yastık olanın işi en zoru, Bizim köyün imamı, alttan verir samanı… Sokaklarda koşu yarışları yapardık büyük hevesle, Ebelemece oynadık, hele akşam olunca bir farklı olurdu… Tekerlemelerimiz vardı, Karşılıklı eller vurulur söylenen, Hep bir ağızdan bağırdığımız, “İstanbul’da Unkapanın’da beş yüz manga” en meşhur tekerlememiz… Ağaç dallarından oklar yapardık, Sapanı bulaşık eldivenden, iç lastikten, Birde telden sapan, O sapanla kızların bacaklarına atardık kıvrılmış telleri… Külah yapardık plastik borulardan üflenen, Ucuna iğne takıp kızların bacaklarına attığımızda olurdu hani, Bir de tüftüfümüz vardı, bezelye gibi, ağaçtan topladığımız, Ağzına doldurup o plastik borulardan hızla üfleyip fırlattığımız, Savaşlar yapardık, çöp bidonu kapakları da kalkanlarımız… Kibrit kutuları kesip duvardan bırakmaca oynardık, Sayısı binleri bulan… Üç bilyalı tornet yapardık, Ne çok zordu o bilyaları bulmak, Yokuş aşağı onunla giderdik, ne slaytlar atardık… Plastik oyuncak arabalara tel takıp sürerdik, Nerede uzaktan kumanda… Annelerimiz çağırırdı “yemeğe gel” diye, “Tamam” deyip de yarım saat daha oynamalar, Aklımız oyunda kalırdı da ekmek arasına bir şeyler koyar, Öyle çıkardık sokağa… Meyve ağaçlarına dalardık, Kayısı, armut, erik, elma, dut, kiraz, vişne, Koynumuzu çağla ile dolu, En güzelini en sona saklardık, nasıl bir akılsa, Ağacın tepesinde sahibine yakalanmak en kötüsü, Ha bir de ağaçtan düşmek… Ne salıncaklar kurduk ağaçlarda, Sallananı düşürmek için ipini kestiğimizde olmuştu çok… Lastik atlardık, Açıklar, kapalılar, tekler, çiftler, çaprazlar, İp atlardık tekli, çiftli, Seksek oynardık, Ve birdirbir… Sokaklara tebeşirle resimler çizerdik, Ağaç yapraklarıyla da, Hulohop vardı, bir de şak şak, Tavşan balon, bir de uçanı, Çokta kaçırdık elimizden, Kaybolana kadar bakardık arkasından gökyüzüne... Yağmurda kaldırım kenarından akan suda kibrit çöpü yarıştırdık, Sokaklardan izmarit toplarda içerdik ya, Palamuttan pipolar yapardık… Kendi yaptığımız Karagöz ile Hacivat’ı oynattırdık kömürlüklerde, Şans talih kader kısmet yapıp para kazandığımız olurdu, Pazarlarda su satıp harçlığımızı çıkarırdık, Karpuz sergisine karpuz taşırdık, bir karpuz karşılığı… Sokakta oturup çekirdek çitlerdik, Kaldırım kapanırdı kabuklarından, Bu yüzünden azar işittiğimiz çok olurdu yaşlı teyzelerden… Oraleti susuz, ağzına doldururduk, O nasıl bir zevk… Bahçe duvarlarına oturmayalım diye engeller yapılırdı, Kimi demirler koyar, kimi sivri demirler ekler, Oturduğumuz yere yağ dökenler bile olmuştu, Ama engelleri yıkardık, oturmaya devam… Bayramlarda topladığın harçlıklarla mantar patlatırdık, Kız kaçıran, füze, çıtır pıtır, torpil ne varsa… Üç tekerlekli bisiklete, plastik motora da binerdik, İki tekerlekli Pinokyo bisiklet vardı en küçüğü, Ve Peugeot, Cobra, Bisan, Polo bisikleti olana imrenirdik, Birde kontra pedal vardı, binmesi zor… Allı güllü macundan yerdik, Koz helva, kâğıt helva, Şemsiye, parmak, tüp çikolatalar… Keçiboynuzu, minik lokum satan amca geçerdi mahallemizden, Sırtında grileşmiş çuvalı, Başında kasket, Pala bıyıklı şalvarlı amcamız, Paramızda hep olmazdı ki, Ama amca tadımlık verirdi, göz hakkı… Leblebi tozu yerdik, Yemesi ne zor, Sonrada ıslık çalmaya çalışırdık, Çalamazdık da ne gülerdik… Gevrek simitçiden simit alırdık, Soğuk kış gecelerinde bozacı bağırırdı “boozaaa” diye… Sokak da çilli bom eşliğinde elinde sopa ayı oynatılırdı, Kadınların hamamda nasıl bayılırdı deyince yatardı yere… Kömür taşınır, odun kırılırdı, At arabaları ile bile kömür gelirdi, Nerede o zaman doğalgaz, Yaldızlı gri boyalı Şakir Zümre soba, Her sene boyanırdı da yeni gibi olurdu, Öyle bir yanardı ki, boruları bile kızarırdı… Türk Hava Kurumuna deri toplardık, Kurban bayramlarında… Kalaycılar gelirdi mahalleye, Oturur izlerdik, O nişadırı çalınca bir duman bir koku çıkardı, Hala burnumda… At arabası, el arabası ile meyve, sebze satanlar… Candan komşularınız oldu mu, hiç çekinmeden gidebildiğimiz, Kapısını çalıp bir ihtiyacımızı isteyebildiğimiz… Çizgi romanlar vardı, Teksas, Tommiks, Kızılmaske, Zagor en sevdiklerim, Çelik Bilek, Profesör, Rodi, Tommiks, Doktor, Konyakçı, Suzi, Zagor Tenay, Çiko… Kit Taylor, Mister No, Teks, Mandrake, Zembla, Swing, Tom Braks, Yüzbaşı Volkan, Kara Murat, Tarkan… Gırgır, Fırt, Çarşaf mizah dergileri, En kahraman Rıdvan, utanmaz adam, arap Kadri, Muhlis bey, Yavrunuzun sayfası vardı Fırt’ta, artı on sekizlik, Ses, Hayat dergisi, ha bir de Tan gazetesi, çok meşhur… Cin Ali’yi bilir misin Cin Ali’yi, Kırtasiyede gördüm şaşırdım, bir garip hisler… Beta, vhs video vardı, Bir de ses kasetleri, Yeni çıkacak kasetleri sabırsızlıkla beklerdik, Tiyatro oyunlarını bile kasetlerden dinler, ezberlerdik… Birinci, ikinci, üçüncü, yeni harman, gelincik, Maltepe, samsun, bahar, bafra, bitlis, silahlı kuvvetler, Meltem, sipahi, tokat ve sarma sigaralar… Sinemalara giderdik, Dedeman, Arı, Akün, Metropol, Halk matinesi olurdu hafta sonları, Bankadan aldığımız davetiyelerle her hafta aynı filmi izlerdik, Ha bir de As, Kerem, Gölbaşı, Site, Efes sinemaları… Siyah önlük giyerdik, beyaz yakalı, Sonra lacivert ceket, gri pantolon, Devlet okullarında ki eğitimin ne kadar kaliteliydi, Öğretmenlere saygı duyulurdu, Çokta dayak da yedik hani… Hava kirliliğinden okullar tatil bile oldu… Siyah beyaz televizyonla geç tanıştık, Grundig, Nordmende, Saba, Telefunken… Dallas, Kökler, Mavi Ay, Bonanza, Küçük Ev, Aşk Gemisi, Kara Şimşek, Şahin Tepesi, Komiser Colombo, Uzay Yolu, Uzay Bin Dokuz Yüz Doksan Dokuz aklıma gelen, Türk sineması, yabancı sinemalar, Her hafta aynı gün aynı saatte… Şeker Kız Candy, Arzın Merkezine Seyahat, Tom Jerry, Akıllı Bıdık, Ayı Yogi, Vikingler, Heidi, Hop hop hop değiş Tonton, He-Man, çizgi filmlerimiz, Mupet Show, Edi ile Büdü kukla filmler… Adile Naşit’imiz vardı her akşam masal anlatan, İsimler sayan, Duyunca ismimizi mutlu olduğumuz… Skoda kamyonet vardı tekerleri komik, Hacı murat vardı en meşhuru, Mercedes üç yüz iki yolcu otobüsleri, Kusmadan gitmek mucize, Yolcuların poşetle otururdu kusmaya hazırlık… Sokak çatışmalarını, saldırıları da yaşadık, Darbeyi de gördük, Askerler köşe başlarında… Ayda bir yine gidiyorum eski mahalleme, Toplanıyoruz yine sekiz on kişi, Değerli, vefalı arkadaşlarımla, Hani gönül ister ki herkes gelsin, Kim bilir belki bir gün… Sen ne yaşadın ki çocuk, Bilgisayar ve cep telefonundan başka ne gördün? Neler kaçırdığını bir bilsen, O yıllarda yaşamak isterdin… Hami TURAN 12.12.2022 ANKARA |