sana/sadece sana..Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Elbisenden önce ruhunu soymak istiyordum
Duvarlarının yıkıldığı bir zamanda ki Yerinden sökülmüş seslerimizi Ve dileğimizi Tufandan kurtulmuş Bir çiçeğin yapraklarını düşmüş Bütün renklerine serip Dokunmak istiyordum Hiç öpmediğin parmak uçlarımla En acımayan yerlerine…. (...) dağınık çarşaflara saklanmış denizaltıların masallarını anlatacağım sana/ sadece sana toz tutmayan ANılar bul önce sonra elyaf döşemelerde şaşkın bir kedi bakışı kalabalıklar ve ihtimaller dokunulmamış yüksekTEN fincan terlemiş raflar açılmamış çekmeceler. gümüş bir dokunuş dayanıyor gamzelerinin kuytularına sırtını teğet geçiyor derin bir nefes alıp yine sevişmeli belki. hayal etmek yetmiyor dokunmak ve koklamak gerekiyor ısırmaktan çok tedirgin oluyor parmak uçların. tatmin. mavi bir dalga çarpıyor kasıklarına ki siyah bir duman katran karası bakışlarıyla gecenin dudağında. ve ben, sevgilim olamayan/sevgili izliyorum şaşkınlıklar içindeki gölgeni. ağırlaşıyorum... taş kadar ağır ve tüy kadar uçucu zamAn kavramı içinde, gelip dokunuyor narin avuç içleriyle sıcağı güneşin anlam boşluğa gömülüyor ve hücrelerimde eksik sorgular/ sorular birbiri ardına.. bir düşme isteği/ bir uçurum.. omuzlarımda tüneyen bir çığlık tetikliyor parmak uçlarımı.. hani bazen ay düşer maviye ve yakar ışıklarını limanın ve gizli özneler çekilir yüreğinin dört odacığına ki eksik susmalarında bir cevap kalır.. dokunur inatla bir çakıl taşı çıplak tabanlarına böyle zamanlarda. (beni ne kadar anlıyorsun?) çimlerin üzerinde hep birileri olmaz mı? nötr hayallerinin peşinde.. bunlar hep oluyor yani... sen gemileri sevdin/ köpük köpük dalgalarıyla ve ben tren yollarını, hissederek çeliğin soğunu tenimde/tenin gibi.. sen bana ve ben sana kahramansız sarmaş dolaş bir masal, masallarda kahramansız kalır bak buda olur.. uyanırsın.. geç kalmamak için hayata.. güzelleşirsin emerek rujunu ve esmerleşerek, ellerin dolanır saçına şekline vermek için karıştırırsın ve en iyi şeklin bu olacağına inanırsın ve zamAna hayret edersin, saatine bakıp nasılda hızlı aktığına/ yola çıkarsın.. binalar.. insanlar ve görüntüler/ gürültüler çıkmaz sokaklarda saklanmış boşluk ve kaos/ e-cinler.. keskin kokulu güdüler ve dürtüler ve bir sürü parantez içi hayatlar.. ciğerlerini ve soluğunu kontrol edersin avuçların terler önce ve suratında bir yanma hissi yanaklarına ve alnına bulaşır sonra giderek ilerler/ yayılır bir yerlerine.. vitrin camlarıyla yüzleşirsin hep aynı yüz ve hep aynı anlam... -ilk giydiğin elbisenin rengini ben söylemeyeceğim -hadi bir anımızı anlat sahi.. senin sokakların neden hep ıhlamur kokar... bir tını bu beni yazmak girdabından asla kurtarmayan.. dilimin ucundaki eksik melodiden ve telleri kopmuş kemandan.. dağınık raflarımdaki kelimelerden ve devrik cümlelerden.. maskelerden kaçıp kuytularımın sensiz ve sessizliğindeyim şu an.. ne kadar doğru ve ne kadar yanlışım bilmiyorum merakda etmiyorum.. ilgisiz kalıyorum birazda... beklemeden ne kadar olduğumun cevabını ve ne kadar hak ettiğimi düşünmeden sadece buradayım.. sana çokça yakın/ kendime çok uzak olan yerde... (...) |
üzgün gidiyorum
harap geceye
Dedi kadın
Gözleri hazan
Anlamaktan
Masallar
Binbir gece
Sızıyor
İğne deliği
Yokluğun
Tembihliyorum
deli yüreğimi
senin ellerinde
Senin
Şehrinde
Duyuyor/musun
Sokaklarında
...