ÖLÜM TİTREMEZ ANİDENYabancı bir şairin intihar girişimini dinliyorum her gece her gece her gün ölüyor mısraların arasında, sokakta yürürken, düşe kalka ölüyor karnı ağrıyor, kaldırım aralarında tiner çeken çocukları görünce, kaldırım çiçekleri laf atıyor, iyiliğine kötülüğüne öbek öbek kazıyor etini karıncalar her gün bir damla düşüyor ölüme vapur sesleri, martı sesleriyle dans ederken rüzgâr tarar saçlarını, dertli başının kumlardan kalemiyle tane tane ölür şair her cümlesini çalar saatler, nefessiz yaşamayı öğrenir Ailesi dağınık, saçları topuz gözleri karadır şair gömleği beyaz , düğmeleri siyah , teni esmerdir şair kulağı küpeli, tırnakları cilalı kalbi gümüştür şair Bir gün belki dağların içinden bir ağıt kopar düşer düşlerime dileklerim yağmur olur sevincime çiçek açar menekşeler hayatın çilekeş yarınlarının, fragmanlarını izlediğimde endişe peydah olur daglarimın içinden bir çiçek kopar düşer nehirlerin içine kaybolup giderim , tutamam kendimi yastığım kurutur gönlümün ıslak şiirlerini eskimiş, bir çuval gibiyim her yanım sökük, param parça kediler yuva yaptılar, bedenime kuşlar, her gün tıklar kapımı açılmayan, panjurum da sitem mektupları bırakılan öksüz ve yetim kalmış yumurtalar Hangi suçu bastırıp, çiğnemeli Ayak seslerini duyurmayan, ayaklar altına yatıp Görmeyen gözlerin göz çukurun da Ellerini , kollarını sallamayan bedenleri şahit tutarak, Kaçak yolcu gibi ölmeli insan Ruhum şad olsun kimi zamanını bıraktı gitti kimi hayat hikâyesini Ben de seni bırakıp gidiyorum Öylesine ve vefasızca ölüm titremez aniden bir çiçek gibi dokunur nefesine yaşayan bilir yaşamayan dinlemez Ayşe Caniberk Gümüş kalpler |
Attığı her adımda, düştüğü her kaldırımında
Saçlarının her biri teline el yordamıyla şefkatini bırakacağı çocukların gözlerine her baktığında
Karıncaların çalışkanlığı ölümle yaşam arasında ki çizgide belirdiği kaldırım çiçeklerinin her laf atımında
Uzaktan geliyor vapurun sesi martıların kanatlarına dokunarak
Hele de rüzğar kederli başının üstünden saçlarını savururken
Sayıla sayıla ölüyor şair
Kalemi kaleydi oysa
Bir solukluk can katabilirdi gönlüne, saatler hırsız olmasa
Kim bakabilir ki o şairin kara gözlerinde ki hüzün uçurumuna
Esmer gülüşlerinde bir tutam çiçek kim açabilir ki menekşeye benzetip kendini
Kalbi gümüşten sol yanına kim oturabilir ki
O dağlar ki yalçın
en kuytusunda yediveren büyütür
Hangi nehir olursa olsun kıvrımında
o çiçeği avuçlamak düşmeli şairin payına
Ozan olupta çuvalı olmayan var mıdır kelime kelime kederini içine atıp sırtlayan
‘’Yamala’’ desin biri delindiğinde çuvalın
düşmesin yere paldır küldür düşlerin
Bütün gözyaşların durağında kalmış yastığın
Islaklığı bu yüzden sende bilirsin
Ekmek ufala derim saçlarına, ekmek ufala
kuşlar yanı başına konsun soğuktan korusun ellerin
Bir sela okunacak çaresiz
Kaçınılmaz bu, şiirin sonuna yaklaştıkça
Anlıyoruz ki kaçak bir yolcusun artık
Bir trenin en son vagonunda
Bir geminin en alt katında
Bir otobüsün en arka koltuğunun cam kenarında
Bildik ve dinledik seni
Ama artık okuma vakti geldi
Ruhuna El Fatiha
Çok beğendim
Saygıyla