mahkum yüreğin esareti
bir mapus.
dört duvarı etten ve kemikten . dört duvarı kırmızıya bulanan . içine girdikçe çırpınan ve kanayan , bir mapus , öyle içten öyle yürekten . önce müebbet dediler . düşünce , dizlerime değin kan içindeydim ilkin . susuz kaldım . kan içtim . humus diye kendi etimden yedim . ne acıydı acıkmak , ne acıydı kendi kanına susamak . suç işlememiştim oysa . suç işlenmişti üzerime , ağaç gövdesine kazınan isim gibi tarih gibi . yumruğumu sıkıp savururdum dört duvara bir rençber kuvvetinde . bin parsel arazim yok olurdu tek hamlede . hücrelerimle, gitmeyin diye debelendim hep boşuna . bıraktılar beni ruhsuz hüviyetimle bir başına . sonra , feodal toplumlara sürgün yedi aykırı oluşum . heybetli kentlerde ki , bastırılmış duyguların öz suyunu içmem gerekiyormuş . oysa , kana kana içmiştim damarımdan akanı . karnım toktu siniri alınmış yavan etime . tenime astarı atılmıştı çoktan caniliğin . farkına varınca düştü çorak toprağa faniliğim . ben terbiye olmam değil mi ey mapus ? yoksa mahkum oluşum sade bana mı mahsus ? şimdi masum bekleyişler ziyaretime gelmeli . az bulutlu bir havayı hafiften teneffüs etmeli . yüzü tanınmaz halde olan göğün yüzüydü . bana mapus kılınmış kendi göğsüm müydü ? tavanımda asılmış bulutları tenimden yolunan çıbanlar gibi söktüler . dağların zemine mıhlandığını daha yeni mi öğrendiler ? elbet özgürlük yolunda çelme takacak olanlar var . gurur karargahında düşmanı içten içe besleyenler var . metropol kokan deli gömleğini , sırf aftan yararlanayım diye her gün giydim . deniz aşırı ülkelerin imrendiği petrol kenti gibiydim . şafakları saymakla meşgul olurken geceleri askıya almışım . ben aslında kendimi kendi yolumda bırakmışım . m nhar f ü i |