Senin Hicran Adından
Biz ayrılmayız derken; esti rüzgârlarında
Bana boran yazıldı, senin Hicran adından. Anılar yalan oldu, bitmez günahlarında Hayal gören yazıldı, senin Hicran adından. Sevgileri aranan, belki de bir meşkteyiz Vedaları günahkâr, belki de bir aşktayız Işıkları kapanan, belki de bir köşkteyiz Tahtı viran yazıldı, senin Hicran adından. Çiçeklerin sümbülü, baharın gonca gülü Güzellerin güzeli, dağlardan esen yeli Sen kaldın da uzakta, bende oldum bir deli Aklı duran yazıldı, senin Hicran adından. Şimdi hangi yerdesin, yerinde yok mu senin? Kokusundan aldığım, güllerde beyaz tenin Leyla olup da çölde, vuslata olsun yönün Seni soran yazıldı, senin Hicran adından. Bilemezsin âşık kim? Bu derdi çekenin kim? Bende derim resmine, boynunu bükenin kim? Kalmasın vebalinde, yaşında dökenin kim? Kalbi duran yazıldı, senin Hicran adından. 31/01/2024 (Mazinin Günlüğü) |
Hafta sonu gitmiş olduğumuz Hassa ilçesinden geç vakitlerde, İskenderundaki evimize, 6 şubat 2023 tarihinde Pazartesi günü geç vakitlerde saat 00:1 sıralarında dönmüştük. Hava yağışlı ve alışılmadık şekilde soğuk bir gündü. Pazartesi günü işe başlama hazırlığı yapıp, biraz da geç yatmıştım. Daha yeni yeni uyumaya başlarken sallandığımızı hissettim. Önce hafif bir sallantı oldu. Daha sonra hızlanmaya başladı. Şakır şakır sesler geliyor, evin bazı yerleri düşüyor, eşim ve cocuklar da bu arada uyanmıştı. Şaşkınlık içinde ne yapacağımız bilemez bir halde, artık çaresiz bir şekilde ölümü bekliyorduk. 10 katlı bina. Biz 6. katta oturuyoruz. Allah korusun çökse, kurtulma şansımız hemen hemen hiç yok gibi. Neyse sallantı bitti. Üzerimize alabildiğimiz gerekli kıyafetleri bir de yorgan ve arabanın anahtarını da alarak, panikle en hızlı bir şekilde merdivenden kendimizi dışarı attık. Dışarı soğuk ve sağanak yağmur vardı. İskenderun’un sokak ve caddeleri güvenli bir yer arayan, panik halinde sağa sola koşturan insanlarla doluydu. Her yer sanki mahşerin provası gibiydi. Neyse güvenli bir yer bulduk ve orada arabanın içinde sabahın olmasını bekledik. Telefonlarımız hiç çalışmıyordu. Sanıyorduk ki yalnızca deprem burada olmuş. Zaman geçtikçe işin vahameti daha da korkunç görünüyordu. Bu arada bir hastane bahçesinde tanıdık birine rastladık. Hanımın kızkardeşi ve o tanıdık kişinin ailesi, aynı apartmanda Antakya’da altıyüz konutlar denen ve depremde en çok hasar gören yerde aynı apartmanda oturuyorlardı. (Bir zamanlar bende aynı yerde oturdum. Evimi satmış olduğum kişilerde maalesef ailecek depremde ölmüşler.) Altıyüz konutların çok kötü olduğunu ve annesi gilden hiç bir haber alamadığını söyleyince aniden Antakya’ya gitmeye karar verdik. Yollar çok kalabalıktı ve
çok yerlerde yollarda yarıklar, tahribatlar ve yolda depreme yakalanan arabalar vardı. Artık altıyüz konutlara gelmiştik. Manzara çok korkunçtu. Bütün evler yerle bir olmuştu. Her yerde İnlemeler feryatlar yürekleri parçalıyordu. Ama elimizden de hiçbir şey gelmiyordu. Daha ilk karşılaştığımız yıkıntıların arasında kolonlar arasında ayağı sıkışmış onbeş onaltı yaşlarında üst kısmı çıplak bir genç gördüm. “amca ne olur haber 112 yi arada beni kurtarsınlar” diye yalvarıyordu. Ne yazık ki ağlamaktan dua etmekten başka bir şansım yoktu. Nihayet baldız gilin oturduğu binayı bulduk. Tam ulaştığım anda karı koca iki kişi sabahın ilk ışıkları ile el ele tutuşarak ayakları yalın şaşkın ve ürkek bir şekilde titreyerek indiler. (Onlar en üstte oturan İskenderun’da karşılaştığımız tanıdığımız hemşire bayanın anne ve babasıydılar. Daha sonra öğrendik ki onlarında evli bir oğulları eşi ve çocukları hepsi birden ölmüş) Allah rahmet etsin. Onları görünce umutlarımız dahada arttı. Ve bizde bir umutla ve endişe ile Mustafa! Mustafa!diyerek arka arkaya birkaç defa seslendik… Ve, beklediğimiz cevap nihayet geldi. “Ben yaşıyorum” dedi “ama annem ne yazık ki rahmetli oldu”. (Annesi kanser tedavisi görüyordu kaçma telaşı içerisinde Mustafa annesinin üzerine düşmüş, ilk anlarda yaşıyormuş. Nefes alamadığından bahsetmiş helalleşmişler, daha sonrada depremin ilk anlarında ölmüş.) Artık Mustafa’yı bir şekilde oradan kurtarmamız gerekti. Kendi çabalarımızla ve benim oğlanında gözü karalığı ile depremin ilk günü sıkıştığı yerden, ikindine doğru büyük bir çaba ve uğraştan sonra ilk gün kurtardık. Bu arada artçı depremlerde devamlı oluyordu. Ya diğerleri o şansı bulabildi mi? Hele o Suriyeli kadının inlemeleri hala aklımdan çıkmıyor. O kadar yakından sesi geliyordu ki çaresizlik o kadar kötü ki ellerin demiri kesmiyor…
Allah bir daha böyle bir felaketi görmek nasip etmez inşallah. Bu vesile depremde hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza rahmet diliyor, yaralı kardeşlerimizede acil şifalar diliyorum.
İnşallah bu güzel yurdun insanları böyle kötü acılar bir daha yaşamaz.
Tabi önemli olan bundan sonra olanlardan ders alarak depremin bilincine daha iyi vararak yaşamak lazım.
Hepimizin milletçe başı sağ olsun.
Geride büyük acılar olsada, hayat bir şekilde devam ediyor.
Mutlu kalın, sağlıkla kalın, güzel dostlar.