Benim mevzum
Ben gemileri yaktım, sen limandan bahsediyorsun, el sallamak için vakit geç artık, hissedebilirsen kalbinin içine sok elini, söküp çıkarabilirsen ancak orda bulabilirsin beni...
Hep korktum kaybetme korkusuyla geçti ömrüm, korka korka kaybettim sahiplenmek istediğim her şeyi, onun içindir ki dünyaya ait bir şeyler biriktiremedim... Bırak cesaret bulmuşken yürüyeyim yürek yangınlarında, yanarsam ben yanarım yine de izin vermem yanmasına, kurumuş gövdelerin altında bir hevesle dünyaya gelen umut filizlerinin ... Şifa istemem senden dermansızdır benim derdim, lokman hekim bilse dokunmayın derdi eminim, bende ki sarılmaz yara bin yıllık kabuk bağlanmamış acıların öyküsü... Özgür bir kuştum kahverengi gözlerinde sapanla vurdular kırdılar kanatlarımı, kimseler bilmedi yüreğimde sevgi bekleyen sevda civcivlerini, ben uçmayı öğretmek isterdim yârin gök yüzlü semalarına... Hadi sessizliğe bürüneyim sevda türküleri söylerken, kalem tutmasın ellerim, sana bakmasın gözlerim, hayat yaşamak istediklerimizi yaşatmıyor nasılsa, bari diyorum hayallerle avunayım, nasıl bir cellat ki kıyabiliyor insanın hayallerine... Binlerce mahkum asmıştım saçının bir teline şimdi binlerce mezar kazıyorum kahve rengi gözlerine, şaşırma beni sığdıramadığın gözlerinde bir mezar yetmez gömülmeye... İmkansız deyip vazgeçmek kolaydı, kendimi kandırmak istemedim kendimde ki senide, velhasıl; ömrüm geçiyor karga misali istenilmeyen yüreklerden uzaklaştırılarak, en sonunda hangi zirveden yeryüzüne çakılırken bulurum kendimi... Keşke bilseydim ne zaman öleceğimi, neden diye merak etme! Senin ömrün için verirdim bütün sadakaları... Kendi halinde kendi halimle kendi kendime sorgudayım, suçluyum, mahkumum, mağdurum, nasıl bir çaresizlikse bu cellatta benim boyunda benim kılıçta benim... |