İsimsiz şiir
Ey sırdaş çeşme, ey ölümsüz pınar!
Kuşlar senin etrafında cilveleşirler, Suyundan içip yıkanıp oynaşırlar. Aşıklar senin başında buluşurlar, Dostlar suyundan içip hasret giderirler. Hayranım sonsuzluğu anlatan güftene Ve bizlere ritim tutturan bestene senin. Hiç durma hep böyle coşkulu ak, Tıpkı çocukluğumda seninle tanıştığım günlerdeki gibi. Dertleş benimle, benim seninle dertleştiğim gibi, Anlat, dökül bana tüm sırlarını, Tıpkı benim sana döküldüğüm gibi... Ey dert pınarı, ey sevda çeşmesi! Senin mermer taşında gördüm ben; Ayrı düşen aşıkların Ve ayrı düşen arkadaşların gözyaşlarını. Senin suyundan içip şimdi, Uzak diyarlarda memleket hasreti çeken, Göçebelerin ağıtını da gördüm O mermer taşta ben. Sen de, tanıdık simaları görmeyişin, Unutulmanın hüznü içindesin belki şimdi, O gizli çığırışında görüyorum bunu. Unutmam, asla unutamam ben seni; Dertlerimi, sevinçlerimi, aşklarımı paylaştığım Ve isimsiz aşk şiiri yazılı o mermer taşını Özenle temizlediğim günleri... Ne diyordu o isimsiz şiirde: "Keşke, aşklar da, hiç kurumayan çeşmeler gibi hep sonsuzluğa aksa Keşke, Leyla ile Mecnun ’un aşkı, bir sanrının ürünü olmasa." Cahit Fıkırkoca 09.12.2023, Ankara |