CESARET
CESARET
Cesaretim Görülmez rüzgar gibi Üfürükten teyyare Ezilmiş gazoz kapağı Lağıma dökülmüş su Kokmuş yemek Gözlerimi alın diyeceğim önceden (ç)alınmışlardı benden habersiz ikisi de Kulaklarım seslerin düşmanı Ne görecek gözüm Ne çekilecek kulağım Çekiyorum sadece Bakıyorum öylesine Duyuyorum böylesine Olan biten her şeyi olmaz yapıyorum Dokunmadığım her şey çok sıcak Dokunduğum her şey çok soğuk Cılk düşünüyorum. Memleket çok güzel Çok güzel görmediklerim Duymadığım sesler çok güzel Soğuk/Sıcak/Ilık düşünemiyorum Cesaretim çok Cesaretim yokluğun zirvesinde Bir çöplüğün ortasında ne güzel cennet dedirtiyorlar bana Görmeden Duymadan Cehennemde cenneti düşündürüyorlar bana Düşünmek sadece tek taraflı dayatılmış çatalla içilen bir haftalık çorba Susmak… Duymamak… Görmemek… Üç maymun fazileti beş vakit minarelerde la la la İlahe illallah Mazereti yok yaşamayı ertelemenin Bizim için düşünenleri sevmemenin hiç yok mazereti Düşün! dedikse Düşün demedik! Doğru anlamadınız beni Yanlış olan sizsiniz Beni yanlış anladınız Anladığınız hep yanlış! Kafatasına göz ve kulak satışları İkinci bir emre kadar durduruldu Görmediniz duymadınız Hepiniz beyin salatası için sıraya girmişsiniz Varlık kuyrukları Yokluk kuyruklarından daha uzun ve daha muhteşem Yaşasın yokluğun varlığı! Akşama soframızda kelle paça var Pişmiş kelleler görkemli vitrinlerin önünde Sofra duası okurlar Okusunlar! Amin diyen açlara inat okusunlar. Halilibrahim bereketini görsünler boş çanaklarda Mini etekli somon balığı vals yapar bir sokak şarkıcısının önünde Bir sarıklı sakallarına tükürür dua okur uçuşan eteklerin rüzgârına Karaçarşaflı birisi kadınlığını satar dudaklarındaki kırmızıyla Gözleri maskara kirpikleri cimcime kaşları kasabın kancası Kaçışır balıklar karaya doğru Deniz vurur kendini Kara kara bakar beyazlı bir kadına kara donlu adam Karaya oturur Yörüngesinde gider örümcek Dünya mevsimlerini şaşırmış Sonbaharın sonu yaz İlkbaharın önünde sonbahar Bütün insanların yüreği kış Lapa lapa zulüm yağar Çiçeklerin gözleri kör Kulakları taç yapraklar gibi Otlar çayırlarda çimenler Ayakkabı temizleyen zımpara gibi Kadife elleriyle Palamut akını var dağların koyaklarında Kanatları kırılmış bir ceylan turnalarla göç yolunda Cesareti yok uçurumların yukarılara bakmaya Cesaretim hala kırık testilerde İnce sızıntılı bir yara Gözlerim tırnaklarım gibi uzamıyor Kulaklarım içine saklanmış kirpi Filistinli bir çocuk tedirginliğinde bedenim Ellerim bir otomatın ritminde Sadece tutabilen hissetmeyen kapı kolu Yok! Yok işte cesaretim Bir hoyrat söylemeye Denizlerin boğazından Bulutların gözyaşından yankılanan bir türküyü Duymaya cesaretim yok Ağıtlarım var benim söyleyemediğim Karanlığa kurşun sıkan sözlerim kayıp Kalkmaya cesaretim yok Okyanusların sularını yumrukluyorum göğsümde Bulutların boğazını sıkıyorum Ayaklarına ökse oldum bütün kuşların Örgütledim tilkilerle tavukları Barıştırdım martılarla kedileri Kendime cesaretim yok bir Gözlerim Kulaklarım Dokunabildiğim ellerim yok Bir beni benle barıştıramadım İnsanlara kaptırdım insanlığımı Ortaya konulan nimetlerden pay kapma yarışında/yım/yız Top yekûn akşamı bekliyoruz dağılmak için Güneşi doğdurup batıranlardan haberim/iz yok! Haberimiz yok soluğumuzu çalanlardan Haberimiz yok cümle olanlardan Hastanelerin acil servislerinde tedavisi de yok cesaretin Cesaret insanın içinde farklı ölüyor dostum. İnsanın öldüğü görülüyor da Cesaretin ölüsü görünmüyor. Sadece hissediliyor dostum. Korkaklık fabrikalarında ölü cesaretleriyle dolaşıyor insanlar İnsansızlık kokuyor Dünya! Şuayip ODABAŞI 23.03.2019/Kepez/Çanakkale |