Kısa- Kısa IV.
Uğrun da savaşacak bir hayat kalmadı elim de.
Hangi işgalciyi bulacağım ki? Yağmalanmış talan olmuş toprağım Bu son kırıntılarıdır son demidir hayatın Nasıl geçerse geçsin Ne önemi var ki galibiyetin. I. ’ Ora da bir köy var uzak da’ Köyümün ortasından bir cadde geçer Pencerem caddeyi seyreder.. Yüz metre ilerisin de bir çeşme.. Ve karşımız da suyu olmayan bir köprü var. Köprüden başlar kavaklar.. Sıralanır yolun iki yanından çeşmeye kadar Evle köprü arası on beş metre Bir de papatyalar ve çimenlerle süslenince Seyretmeye doyamassınız.. İşte o zaman,deymeyin keyfime..... Çocukdum ve kızılcık dallarından olta yapar Suyu olmayan köprü de balık tutardım. Yüksekliği bir buçuk metre de Ne güzel di aldanmak,güzellikler içerisin de ’çocukdum’ Ve bir gün kara bir haber aldım. Duydum ki muhtar kavaklarımı keşmiş Çocukluğumu, hayallerimi katletmiş.. Sağlık ocağı yapacaklarmış..mış..mış..! Kavaklar öldü ve sağlık ocağı yarım kaldı. Ben şimdi orada, o kavakların altında.. Hala balık tutmaya çalışıyorum. Çirkin bir balçığa bulanmış hayallerim de.. II. Geçer mi dersin bu günler de? Unuturmuyuz kanayan yerlerimizi Dikenlere belenen ellerimizi unuturmuyuz Gurbetin tam ortasındayım yapayalnız Anamın kokusunu arıyor Direği sızlayan burnum O başkaydı yani Annem Hiç üşenmez börekler açar bin bir çeşit Hele tarhanası Başkadır annemin Bir baklava yapsın da gör, gör ki Lezzetine doyamazsın. Kınalıdır elleri, gözleri hep nemli Özlediğin de beni bükülüverir boynu Annem ana işte bekler hep yollarımı Bilirim uyuyamaz özleminden Sesimi duymazsa bayramını bilmez Ağlarsa anam ağlar derler ya O da öyle işte ağlar ardımdan Ana gibi yar gibi yanar kavrulur bağrı Yavrusunu yitirmiş ceylan gibi ürkek Dağlar yüreğini. III. Sitemin banadır ey-can.. Yıktın gönül hanemi ettin vir-an Sanma ki ayrılır et tırnaktan Neş-eyi dosttan alır gönül Ayrılığın adı bir beyaz gül. IV. Bir çocuğun anneye olan özlemi gibi Kış ortası baharı aramak gibi... Tabutlara sarılıp ağlamak gibi...Sevdim! Seni...umuda vira bismillah çekerek Cehennem ateşleri yakarak Yanarak, parçalanarak...Sevdim! Ölesiye sevdim. V. Geceler ne kadar şanslı koynunda uyutuyor seni Yıldızlar ah evet yıldızlar sevi oluyor saçlarına Bulutlar yatağın rüzigar ninni söyler Dökülür kucağına aşktan öte saf saf beyaz güller. VI. Bir annenin şefkatini duyamadan Anne olmaya özenmişim... Unutmuşum....bir elin sıcaklığını.. Bakışlarımın umut tohumları kurutulmuş.. Çoraklaşmış toprağa yağmur ne etsin.. Çatlamış avuçlarımın izbe yokuşları Değdiği yerde binlerce çiçek ölür.. Yeşertemez filizleri.. VII. Sızar ağırdan, ağırdan incecik kan Düşer dudağımdan avuçlarıma.. Yüzüme bulaşır.. Kırmızı ve yapışkan bir irin Bakamam aynalara utanırım Bu ben olamam ben değilim.. Gölgelere sığınır karanlığımı gizlerim.. VIII. Kabuğu çatlamış yer kürenin Gökyüzü yırtılmış Kurutulmuş Nehirler Irmaklar Göller Dereler Denizlerin suları çekilmiş Yağmalanmış yakılmış ormanlar İnsan oğlu unutmuş varlığını Yitirmiş devran aydınlığını Kuşların özgürlüğü çalınmış. IX. Ve gitmesi gerekiyordu! Yorgun du ağlamakdan... Yüreği ağırlaşıyordu omuzların da Tek sadık hizmetkârı sigarasıydı hafifletiyordu yağmurlarını Aratmıyor du yiten ’onurun’u Apak sayfalarına siyah noktalar doluyor du Kırgın dı bahara hâla ve hâla üşüyor du fırtına da Uzak dı her bakışa... Gitti dönüp bakmadan ardına. X. Ne güneşler doğmuşdu, öndan önce Ve ne güneşler battı üzerine.. Hâla doğuyor güneş üzgün ve bedbaht Yokluğunda, karanlık da kalmış ümmetine. Umuttu, bilgiydi, ışıktı aşk’tı a-li ’Resûl’ Ve hiç bir güneş onun gibi doğmadı, Şefi’ Bak nasıl da perişanız, nasıl da sefil.. Kuşat gûruhumu ey ilâhi.. Bilirim esirgemezsin şefâatini.. XI. Dürdüm defterini ey dertlere meyilli ömrüm Çare elde dir; dil-de değil.. Evrene sığmayan; sevdaya sığar mı? yüreğim O ki; yorgun, yılgın, mâlupdur ve biraz üzgün Sev be gönlüm.. Sev de bitsin yoluna baş koyduğun bu sürgün. XII. Bir dem-i nigâh oldum O zül-fü nakş’ın ışk’ına Kahrû perişanım aşk içün Dide-i sevr hümâyun’um.. Emine Genç |