İSTANBUL
İSTANBUL
Bugün de aymış güneş, aydınlanmış bütün İstanbul. Gökyüzü pırıl pırıl. Merhaba yeni gün. Merhaba yaşam. Merhaba doğa. Şükürler olsun, bugün de hayata gözlerimi açtım. Şükürler olsun, adına yaşamak denirse eğer, bugün de yaşıyorum. Alelacele tuvalete girip, ardından duş alıp, balkona koşuyorum. Maşallah sokaklar çok hareketli. Bugün bayram sabahı; yürek taşıdığını iddia eden her bir kişi, tilki kurnazlığına bürünmüş! Akrabalar; akbaba olmuş. Komşular tam bir sessizlik içinde! Gün ağmadan; avını henüz yakalayan bir baykuş edasıyla hareket ediyor herkes. 85’indeki Mehmet amca uyuyamıyor eskisi gibi. Bakın o da balkonda. Şu zıkkım sigarayı bırakmadı gitti. Halide teyze; şimdi rutin haline getirdiği mis kokulu kahvesini hazırlayıp, az sonra; tepsiye koyacak ve elleri titreyerek getirip, tebessümle; Mehmet amcaya ikram edecek. Ah be garibim, şu Ali bey yok mu, Ali bey, içim burkuluyor görünce. Henüz emekli oldu biliyor musun? Üniversitede okuyan iki çocuğuna yetiştirebilmek için, sabah ezanında uyanır, metro’nun hareket etmesi için saat; 06:00 olmasını bekler durur. Fatma teyze bir alem ya, obsesifim deyip, son surat temzliğe girişmiş. Cemal amca mı? Dişlerini gıcırdatıp duruyor şimdi. Bağımlı garibim. Hele bir kahvaltısını yapsın, şarabını aldığı gibi sahile koşacak. Şair Efkan mı? Tuhaf bir kişilik. Bütün dünyası edebiyat ve sanat! O da oturmuş, şiir örme derdinde! Kim bilir hangi okuyucunun bam teline dokunup, hangi yüreği okşarken, hangi gözlere yaş düşürecek! Tabii ki çapkınımız Hanifi’yi de unutmamak gerek; mavi boncuk dağıtırken mahallenin kızlarına, başka bir mahallede, Umay’a, Aybike’ye evlenme teklifi edecek serserinin biri. Emre mi? Tam bir işkolik. Kos koca şirketi o kurtaracak sanki. Koltuğunda dosyalarla gidecek, mesai bittiğinde dosyalarla dönecek. Tabi İstanbul burası. Her gün, her bir mahallenin, her bir noktasında, farklı cümbüş çalınır. Yaşamda çaresizlik ya da mahkumiyet bu olsa gerek; iyisiyle, kötüsüyle her yeni güne yeni umutlarla uyanmak isterken, onlarca umutsuzluk, onlarca çaresizlik, onlarca kıvranmayla karşılaşmak; ne İstanbul’un, ne de İstanbul’un kaderidir böyle. Kasırgaları giyinip, fırtınalarla saç taramaya benzer İstanbul’da yaşamak! Efkan ÖTGÜN |