“İLMİNDE” var olan “ilmî sûretleriz”
“Cennet ve cehennem” ne?..
Hesap ne; kitap ne; kabir azabı ne?.. Teklif eden kim; mükellef kim; teklif ne?. Çok değerli hakikat ehli olan Muhyiddîn-i Arabî’nin, şu meşhur mısralarına bir göz atalım: Hazret, varlığın “TEK” liğini müşahede coşkusu içinde şöyle diyor: “Kul Hakk’tır!.. Rab Hakk’tır!.. Ah, bileydim kimdir mükellef?.. Kuldur dersen, o ölüdür!.. Rab’dır dersen, Rab nasıl olur mükellef?!!” Gene aynı konuda, Muhyiddîn-i Arabî’den çok daha önce yaşamış, çok değerli İslâm âlimi ve ârifi ünlü mutasavvıf İmam Gazâli dahi Varlığın “TEK”liği hakkında “Mişkâtül Envâr” adlı eserinde: bakın neler söylüyor “... İşte ârifler buradan mecaz çukurundan hakikatin zirvesine yükselir, mi’râclarını tamamlar, açık bir müşahede ile görürler ki, varlıkta ALLÂH’tan BAŞKA BİR ŞEY YOK! İşte bu kaynak, AHAD olan ALLÂH’tır, O’nun ortağı yoktur!.. Bütün diğer nûrlar O’ndan istiare’dir!.. Hakiki olan yalnız O’nun nûrudur. Hepsi O’nun nûrundandır. Belki HEPSİ O’DUR!.. Doğrusu, var olan O’dur... Gayrın varlığı, ancak mecaz yoluyladır. “O’ndan başka O yok” sözü seçkinlerin tevhididir... Ve sahibini TEK birliğe götürür, sırf BİR’liğe götürür!.. Mahlûkatın mi’râcının son noktası FERDANİYET memleketidir. Çünkü, bunun ötesinde daha bir merdiven yoktur. Zira, yüksek/alçak, ancak çoklukta düşünülebilir... Kesret kalkınca BİR’lik gerçekleşir; İzafiyet (görelik) bâtıl olur; işaret kalkar... Artık, yüksek-alçak, inen-çıkan kalmaz; terakki muhal olur, urûc muhal olur. A’lânın ötesinde ulüvv (yükseklik) yoktur. Vahdet ile beraber kesret yoktur! Kesretin kalkmasıyla urûc da kalkar!.. Bunu bilen bilir, bilmeyen inkâr eder. Bu ilim, ALLÂH’I BİLENLERE verilmiş olan hususi mahiyetteki gizli bir ilimdir. Onlar, bunu açıkladıkları zaman, ALLÂH’ a karşı mağrur olanlardan başkası inkâra kalkmaz.”[1] Şu an’a kadar anlattığımız gerçek istikametinde düşünürsek, var olan sadece “ALLÂH”tır!.. Öyle ise, O’nun dışında ikinci bir varlık da yoktur!.. Peki bu durumda teklif nedir, mükellef kimdir?.. Bu anlatılan öyle bir hakikat ki; bu hakikat Güneş’inin ısısı, buzdan meydana gelmiş varlıklar âleminde tek bir su damlası dahi bırakmıyor!.. Bu TEK’lik gerçeğine karşılık, Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın, insanın geleceğine dönük olarak bildirdiği tüm hususları da asla gözardı edemeyiz... Zira, TEK’lik ne kadar kesin bir gerçekse; insanın gelecekte karşılaşacağı sonuçlar da o kadar kesin olarak, kendinden çıkan davranışların getirdiği sonuçlar olacaktır. Evet... “ALLÂH” İsmiyle İşaret Edilen indînde biz, “İLMİNDE” var olmuş “ilmî sûretleriz”!.. Bize GÖRE biz, kesin, açık, sade, basit bir evrenin içinde yaşayan varlıklarız... Ama gene de gerçekte biz, O’nun ilminde, bir “İlim”den ibaretiz!.. Ancak içinde yaşadığımız âlem, bize göre kesin, mutlak, açık, çok yönlü bir yaşantıdır. “Sen, ALLÂH’IN YERYÜZÜNDE HALİFESİ’ olarak yaratıldın... Allah’ın bütün isimlerinin mânâları ile bezendin... Şimdi sen kendini bu madde dünyasında bulman hasebiyle, sonunda çürüyüp yok olacak bir beden olarak düşünme; ve böyle düşünmek suretiyle ‘nefsine zulmetme’!.. Kendindeki güçleri ‘israf’ etme!.. Dünya’nın ve dünyevî değerlerin şartlanması içinde, Dünya’da bırakıp gideceğin şeyler için, kendindeki o sınırsız üstünlükleri mahvetme!..” Bak âyetlerde nasıl uyarılıyorsun: “İyi bilin ki dünya hayatı sadece bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür; aranızda bir büyüklenme ve mallarda ve evlatta çoğalma yarışıdır!..” (57.Hadiyd: 20) •Nefsine ârif olan, Rabbine ârif olur… <nefsini bilen rabbini bilir >(Hadis) •İnsanlar uykudadırlar… Öldükleri zaman uyanırlar!.. (Hadis) •Ölmeden önce, ölünüz!.. (Hadis) •“HÛ” dur; Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın!.. (57.Hadiyd: 3) •Attığında, sen atmadın, atan “ALLÂH” tı!.. (8.Enfâl: 17) •Biz, semâları ve arzı ve ikisi arasındakileri Hak olarak yarattık! (15.Hicr: 85) •Nefislerinizde! Hâlâ (fark etmiyor) görmüyor musunuz? (51.Zâriyat: 21) •Ne yana dönersen Vechullâh (Allah’ın yüzü) karşındadır. (2.Bakara:115) •Allâh dilediği kimseyi kendi nûruna ( hakikat ilmine) erdirir! (24.Nûr: 35) •Nerede olursanız O sizinle beraberdir! (57.Hadiyd: 4) •“Allâh” de, sonra bırak onları daldıklarıyla oynayıp dursunlar! (6.En’am: 91) •Kesinlikle Allâh irade ettiğini yapar. (ilminden irade ettiğini kudretiyle oluşturur; İlim – İrade – Kudret). (22.Hac: 14) •Yaptığından soru sorulmaz! (21.Enbiya: 23) •Beni gören, Hakk’ı görmüştür. (Hadis) •Rabbimi, genç bir delikanlı sûretinde gördüm!.. (Hadis) •Kim bu dünyada âmâ (hakikati göremeyen) kör ise o, gelecek sonsuz yaşamda da âmâdır (kördür)! (17.İsra’: 72) •Allâh dilediğini kendine seçer; kendine yönelenleri de hakikate erdirir! (42.Şûrâ: 13) •Hareket eden hiçbir canlı yoktur ki onun ‘Bi’ nasiyesinde (alnında-beyninde var olarak/beyninden) tutmuş olmasın. (Fâtır’ın beyni programlaması)… (11.Hûd: 56) •Rabbin dilediğini yaratır ve seçer! Onların ihtiyârı (seçim hakkı) yoktur! (28.Kasas: 68) •Ne hâl ile yaşarsanız, o hâl ile ölürsünüz; ve ne hâl üzere ölürseniz, o hâl üzere dirilir(bâ’s olursunuz); ve o hâl üzere haşrolursunuz!.. (Hadis) •Allâh’ın ahlâkı ile, ahlâklanın!.. (Hadis) |