6
Yorum
19
Beğeni
0,0
Puan
782
Okunma
Rahmân ve Rahîm Allah’ın ismiyle (1)
O Rabbiniz,
sizin için yeryüzünü bir döşek,
göğü de bir binâ yaptı.
Gökten yağmur indirip onunla size
rızık olarak çeşitli meyveler,
ürünler çıkardı.
O halde,
siz de gerçeği bile bile
Allah’a ortak koşmayın! (2)
Bundan sonra kalpleriniz
yine katılaştı da taş kesildi,
hatta taştan daha katı oldu.
Çünkü öyle taşlar vardır ki
bağrından ırmaklar çağlar.
Öylesi de vardır ki,
çatlar da arasından sular akar.
Bazısı da Allah korkusundan yuvarlanıp düşer.
Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. (3)
Doğu da Allah’ındır, batı da.
O halde nereye dönerseniz dönün,
Allah’a yönelmiş olur,
O’nu karşınızda bulursunuz.
Elbette Allah lutfu keremi çok geniş olan
ve her şeyi hakkıyla bilendir.(4)
O, gökleri ve yeri yoktan,
önünde hiçbir örnek olmadan
ve benzersiz bir biçimde yaratandır.
Bir şeyi yaratmak isteğince,
sadece “ol!” der,
o da hemen oluverir. (5)
Göklerin ve yerin yaratılışında,
gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde,
insanlara faydalı şeyler taşıyarak
denizde akıp giden gemilerde,
Allah’ın gökten indirip de kendisiyle
ölümünden sonra yeryüzünü dirilttiği
ve üzerinde dolaşan
her türlü canlıyı yaydığı yağmurda,
gökle yer arasında
emre hazır bekleyen rüzgarları
ve bulutları
farklı yönlerde evirip çevirmesinde
aklını kullanan bir topluluk için
elbette Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren
deliller vardır. (6)
Veya şu kimsenin hâline bakmaz mısın ki
o, altı üstüne gelip harap olmuş
ıpıssız bir şehirden geçerken:
“Allah, harabeye dönmüş bu yeri
acaba nasıl diriltecek?” demişti.
Bunun üzerine Allah onu öldürüp
yüz yıl sonra diriltti.
Sonra da kendisine
“Burada ne kadar kaldın?” diye sordu.
O da:
“Ya bir gün, yahut daha az” dedi.
Allah şöyle buyurdu:
“Hayır, yüz sene kaldın.
Şimdi yiyeceğine ve içeceğine bak,
hiç bozulmamış!
Bir de eşeğine bak,
kemikleri nasıl çürümüş!
Biz seni insanlara
yeniden dirilmenin gerçekliğine dâir
bir delil kılalım diye böyle öldürüp dirilttik.
Şimdi de şu kemiklere bak,
onları nasıl da birleştirip yerli yerine koyuyor,
sonra da onlara et giydiriyoruz!”
O kişi,
gerçek bu şekilde kendisine apaçık belli olunca:
“Artık çok iyi biliyorum ki Allah,
her şeye hakkıyla güç yetirendir” dedi. (7)
İbrâhim de bir zaman:
“Rabbim!
Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demişti.
Rabbi ise:
“Yoksa inanmıyor musun?” buyurdu.
İbrâhim:
“Elbette inanıyorum,
fakat kalbim iyice kanaat getirip yatışsın diye
bunu istiyorum” dedi.
Bunun üzerine Allah şöyle buyurdu:
“Öyleyse dört kuş yakala,
onları kendine meylettir, alıştır,
iyice tanı;
sonra onları kesip hamur yaparak
her bir dağın tepesine
ondan bir parça bırak.
Sonra onları çağır,
bak nasıl koşarak sana gelecekler.
Şunu iyi bil ki, Allah,
kudreti dâimâ üstün gelen,
her hükmü ve işi hikmetli
ve sağlam olandır. (8)
Göklerde ne var
ve yerde ne varsa hepsi
Allah’ındır.
İçinizden geçeni açığa vursanız da,
gizleseniz de
Allah onun hesabını sizden sorar.
Sonra O,
dilediğini bağışlar,
dilediğine de azab eder.
Allah’ın her şeye gücü yeter. (9)
O Allah ki,
ne yerdeki bir şey O’na gizli kalabilir,
ne de gökteki bir şey. (10)
Sizi rahimlerde
dilediği gibi şekillendiren de Allah’tır.
O’ndan başka ilâh yoktur.
O, kudreti dâimâ üstün gelen,
her hükmü ve işi
hikmetli ve sağlam olandır. (11)
Yoksa onlar Allah’ın dininden başka
bir din mi arıyorlar?
Halbuki göklerde ve yerde bulunan herkes
isteyerek veya istemeyerek
Allah’a boyun eğip teslim olmuş durumdadır
ve hepsi O’na döndürülüp götürülmektedir. (12)
Orada apaçık deliller, alâmetler
ve İbrâhim’in makâmı vardır.
Oraya giren herkes emniyette olur.
Bundan dolayı
hacca gitmeye gücü yeten insanlara,
Beytullâh’ı ziyâret etmek Allah’ın bir emridir.
Kim Allah’ın emrini inkâr ederse,
şunu bilsin ki,
Allah’ın hiç kimseye
ve hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. (13)
Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a âittir.
Allah her şeye kâdirdir. (14)
Rasûlüm!
Sana da Kur’an’ı,
kendinden önceki kitapları doğrulayıcı
ve onları koruyup denetleyici olarak
her yönden gerçeğe uygun bir tarzda indirdik.
O halde
daha önce kendilerine
kitap verilenler arasında
Allah’ın indirdiğiyle hükmet;
sana gelen gerçekleri bir tarafa bırakarak
onların asılsız isteklerine uyma.
Biz her biriniz için,
o dönemin peygamberine ait
bir şeriat ve bir yol-yöntem belirledik.
Eğer Allah dileseydi, sizi,
tarih boyu aynı şeriate bağlı
bir tek ümmet yapardı.
Fakat her birinizi,
kendisine verdiği kitap ve şeriat ile
imtihan etmek için
böyle ümmetlere ayırdı.
Öyleyse ey mü’minler,
siz de durmayın,
hayırlı işlerde birbirinizle yarışın.
Neticede hepinizin dönüşü Allah’adır
ve anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri
O size bildirecektir. (15)
Hamd,
gökleri ve yeri yaratan,
karanlıkları ve aydınlığı var eden
Allah’a aittir.
Böyleyken kâfirler,
birtakım putları Rablerine denk tutuyorlar. (16)
O, göklerde ve yerde ibâdete lâyık
tek Allah’tır.
O sizin gizlinizi de açığa vurduğunuzu da bilir;
yine hayır veya şer
ne kazandığınızı da bilir. (17)
“Göklerde ve yerde olanlar kimindir” diye sor.
Onlar gerçeği söylemeseler de sen:
“Allah’ındır” de.
O, kullarına rahmetiyle muameleyi
kendine ilke edinmiştir.
O sizi,
geleceğinde hiçbir şüphe bulunmayan
kıyâmet gününde
elbette bir araya toplayacaktır.
Fakat nefislerini zarara uğratanlar
buna inanmazlar. (18)
Gecenin karanlığı,
gündüzün aydınlığı içinde barınan her şey
O’nundur.
O hakkiyle işitendir,
kemâliyle bilendir. (19)
De ki:
“Gökleri ve yeri yoktan var eden,
her canlıyı besleyip doyurmasına karşılık
kendisi hiçbir şekilde beslenmeye ihtiyacı olmayan
Allah’tan başkasını mı
kendime dost edineceğim?”
Yine şöyle de:
“Bana Hakk’a teslim olanların
ilki olmam emredildi
ve «sakın müşriklerden olma!»
buyruldu.” (20)
De ki:
“Eğer Rabbime isyan edecek olursam,
gerçekten büyük bir günün azabından korkarım.”21
O gün kim azaptan uzak tutulursa,
şüphesiz Allah ona rahmet etmiştir.
İşte apaçık kurtuluş budur. (22)
Eğer Allah sana bir sıkıntı verecek,
bir zarar dokunduracak olursa,
onu yine kendisinden başka giderecek yoktur.
Eğer sana bir iyilik lutfederse,
bilesin ki zâten
O’nun her şeye gücü yeter.(23)
O, kullarının üstünde
her istediğini yapma kudretine sahiptir.
O her işi ve hükmü
hikmetli ve sağlam olandır,
her şeyden haberdârdır. (24)
(1) fâtiha / 1. Ayet (2) bakara / 22. Ayet (3) bakara / 74. Ayet
(4) bakara / 115. Ayet (5) bakara / 117. Ayet (6) bakara / 164. Ayet
(7) bakara / 260. Ayet (8) âl-i imrân / 5. Aye (9) âl-i imrân / 6. Ayet
(10) âl-i imrân / 83. Ayet (11) âl-i imrân / 97. Ayet
(12)âl-i imrân / 189. Ayet (13) mâide / 48. Ayet
(14) en’âm / 1. Ayet (15) en’âm / 3. Ayet
(16) en’âm / 12. Ayet (17) en’âm / 13. Ayet (18) en’âm / 14. Ayet
(19) en’âm / 15. Ayet (20) en’âm / 16. Ayet (21) en’âm / 17. Ayet
(22) en’âm / 18. Ayet (23) en’âm / 59. Ayet (24) en’âm / 60. Ayet