GEREK CANA
Edâ-i aşk en kıvâmda fedâ-i canla eryândır
Çün edâ-î can, kıyâmda aşk-ı cânândan ceryândır Aşktan dört köşe ğarâmda can, onsekizbin veryândır; Veryânsa bizîm cevyândır; böyle ma’nâ gerek cana.. Can, tüm cihân ki kıyâmda; kimi ayân, kimi nihândır; Ahseni takvîm kıvâmda kimi, bu ise insândır; Kimi felekî kıvâmda, kimi melekî olandır; Kimi hayvan, kimi ecnân’dır, böyle tasnîf gerek cana.. Nebâtât-û cemâdât da bir candır ki hep büncândır; Gel, gör, bak ki semâvâtta mazhariyetler müncamdır; Hüzme hüzme hebâbâtta târik sêkıben encâmdır; Cânanlı bir can, bin candır; çok hayretlik gerek cana... Onsekizbini de âlâ… Alvetten sümû şihândır; Birbirin ezmeden hâlâ ğalvetten tümû mihândır; Olamaz gezmeden şa’lâ; malvetten cümû dihândır; Hâlvetten çünkü cihândır; yanık olmak gerek cana.. Döne döne can cânâna, fenâ ola; nâ ziyândır; Ziyân olmadığı maada bahâ bula, heyecândır…! Erer nice saâdâta; nite’ (!) ola; mardıyândır; Aşk, yürüyen merdivândır(!); cânâna ref gerek cana.. Aşk var huyumda-suyumda, n’edem? Bu, ne hoş leytândır! Eh ben, şuyum da-buyum da… demem; diyen kör şeytândır; Varsa bir-ki söz duyumda, bilmem ne densem de meytândır; Mahşer de hodri meydândır; fark edilmek gerek cana... Fark edilen benzer güne, aya, nemce; ışkıyândır; Ğarkedilen bizler güne, ışkı ile aşkıyândır; Eh, debreşen diller gene duramayıp, meşkıyândır; Şakır şakır şakıyandır; gül, gülistan gerek cana.. Bir can, aka baka baka ağarır; ışk yansıyandır Bu aklık, canı cânâna vardırır; mansıyandır;(!...) Aklılık, Hakk’lılık ola; aklanmayan dansîyandır; Aklanansa lânsıyandır; lânsa etmek gerek cana... Dîle hep nûrî feyz tulû’; yansıyan dîl mürşidândır; Bulur bu nûr meyîz kulu, lânsıyangil mürîdândır; Buğş sadradır hebsî, fulû mahsıyan bi-l mahruyândır; Canını aşkla uyandır; mevtte cânân gerek cana... En lâmi’ ak levn en kıvâmda bi-t tevhîd-i elvândır; Yed-î kudret yedi elvân kılmış aktan, bu melvandır; Süslemiş hem dünyayı da; iç-dış elvânla celvândır; Ama bu, bize belvândır; tam sınanmak gerek cana... Gösterir semâda Hudâ bir katreyle, hızâmândır; Zikren “Allâh” der ol sadâ, “Kork…!” emriyle; hizâmândır; Hızâm cemâlî; hizâmsa celâlî ki, li-l kızâmândır; Ad-u semûd her zamândır misâl olsa gerek cana... Öyle sık hizâmlı ışklar, konmuş ki göğe…!… Berkândır… Böyle şık hızâmlı ışklar olmuş, görene!… fürkândır Su ve ışk nizâmlı düşer olmuş; köre ne?! Herkândır Gözüm heraândır her ândır; çeşm-i giryân gerek cana... Kırılır ak söz, dil denen katremden benim; kâsirândır Bazen yedi elvân denen melvan cümbüşüm, nâzirândır Bazen ma’na merceğiylen bir nuktada, hâzırândır!… Yakar; sanki ay hazîrandır; yoğun cemre gerek cana.. Işk-i aşk gök kuşağı ki, letâifte tâ zeyyândır; Olmuştur olacağı ki, olanlar, akla ziyândır; Salmıştır beşş elvânı ki, melvanda telvîn kıyândır! İnşallâh, temkîn hıyândır! zamanında gerek cana.. Kılmak içün aşka i’câb, illê edeb hep mevvândır Olmamalı aşka hicâb bilê edeb, lebb reyyândır; Ol letâif, aşka mecâb ile hep ebb ğayyândır; İlelebed lebb ğaymândır; avc-ı dihkân gerek cana... Dîl tarlası, aşk tarlası; suya doymaz, bir su’dândır Sulamak gerek ..hâsılı! her bir gâhı da, şatrândır Bak, göz mataran asılı! Dök de dök!… Bitmez matrândır Mürşid mürîde mütrândır; hep takviye gerek cana.. Varsa, Hakk’a biraz hubbâ, lubba lubba nift, ıtrândır Yoksa Hakk’a hubban lubbâ, subba subba zift-katrândır Akar katran matran sadra dubba dubba, ift-betrândır Rubba rubba fivt tîr’ândır; aşk tireni gerek cana... Kaçırma tireni, rayında gider; dîl hızıyla kayandır Makinist mürşid, vagonda mürîdân Hakk’a ney’ândır Bir ilâhî tuttururlar, “Seni gerek seni” meyandır Meyan demi bu, mihyândır; nice çıkmak gerek cana... Aç, ak ışkını sadrında! Senîn pek ziya lambandır; Hâl-i enayin, canında hep hevâ ile civândır; Şemsî şavkını ânında sal da, ışk nedir inandır! Karanlıktı ne zamândır…! Şavk devşirmek gerek cana.. Yalnız dîline değil ki; hücrâlarına dek yam’andır Emel Hakk’a aşkla meyl ki, olan hep hâlân yan’andır Dîlden dîle yap emeyl ki, bilğî sayrın,(!) pek yamandır Cedelleşmek, pek dumandır; ceddleşmek gerek cana..… Sanma bu dünyayı gerçek! Dünya, gerçekten ruyandır Bu, ölürken bilinecek!…kendini şimdiden uyandır Uyananlar sevinecek; uyanan Hakk’a uyandır Uyup uyup, aşka doyandır; çünki tokluk gerek cana.. Aşk, bir dîle uğrasın da, gör!… Dîl-el rân, velvîrandır Yakar dîlin tuğrasında gör ne varsa ve-s seğrandır (!…) Hep bellidir tuğlasında dîl divârının; dill, meğrandır Hakk’tan gayriden şeğrândır; yalnız onu gerek cana.. Aşkın kara sevdâsında dil-û dîl, vettilvîrandır Vettilvîran edâsında aklı biraz att-ı rândır(!) Bu serhûşluk arasında, canı cânâna kayd-ı rândır(!) Ondan sonra hep bayramdır… Tebrîk etmek gerek cana.. Nice nâr var firâkında; asıl, en çok o yakandır Ki, cehennem mazharında tecellî olan mekândır Sakarı ondan vardır da, yakarken pek secrândır Çün ehline nâ mecrândır; dokunmamak gerek cana.. Madem nâr, her hâlûkârda var.. Nâr-î sevdâ, ihsândır Yanmasın cehennem nârda; çün yanacak, bir insândır İnsanız madem herhalde, sevelim. Bu, ne isyândır? Sevmemek, nice nisyândır.., Hatırlatmak gerek cana.. Aşkta nisyan olur mu ha be insan?! Bu, ne nisyândır?! Bu nisyan, bir insanda ha…?! Bu, insanda en pis yandır! Seven sevene âlem… Tâ şemsten mâha kisyândır Bir, aşk hâlinde risyândır. Hep aşk hâli gerek cana.. Gel, gir, bak, sevdâ bağına; bağda olmak, üzüm olmandır “Yevme izin” üzüm bağına(!) girmeğe yüzün olmandır Nice nimetler hep cennette imiş; orada gözün olmandır; Sevmeğe sözün olmandır; ahdi mîsâk gerek cana.. Nisyân etme semâları! Manzara, civâr-î cinândır Görmezsin sen nemâları; nâmiye, ehl-î kinândır Nemâlarda temâları dinle! Ranâ-î rinândır Runnî birr kudd-sall, anân’dır!… Hâl-î annâyân gerek cana.. Bak da bak canım anâna! Görebildiğin cihândır Kan da kan canım kenâna; kenân, esrâr-ı cânândır Yan da yan canım cânâna! Cânân, bu canı yakandır Can, cânâna tenden çıkandır; gayrı, vuslat gerek cana.. Çık da çık canım, cânâna… Huzûr-î cânân, cinândır Hep cânâna can atana can denir; ağyâr, bî candır! Can atan, sıçrar cânâna; ona her an, mihrecândır Sıçramayan, dehrî candır; can attırmak gerek cana.. Savur canını cânâna, canım! Bu ânın, harmandır ‘Yevme izin’ olduğunda, olmaya yüzün olmandır O gün hep yüz bolluğunda dolunay gibi olmandır Işkca parlayıp durmandır. O ışk çün aşk gerek cana.. Bugün aşk çün üzz, zârdır da, yaş sebeb-î zühürândır O gün nice yüz vardır da, hep sirâcan münîrândır Çün, cânân canâ yârdır da. ondan racân mühürândır Alışmayan dühürândır; yârla yâranlık gerek cana.. Düş canım, derd-î cânâna; Vuslat-ı cânân dermândır Bu da, “Dön…!” diye sen cana, tâ cânânından fermândır Kalmaya can bu cihâna; can, cânânına kirmândır Gayr-î cânân, cana şermândır; aşkla bermân gerek cana.. Nefs-î âşık, kalmışsa da hayvanlıkta, bir arslandır! Al onu, gül bahçesinde dolaştır, biraz uslandır Kondurma ha gül dalına; ara sıra, az yaslandır Ne de olsa arslandır; alıştırmak gerek cana.. Diken batsın ara sıra; bu hâl ona imtihândır Sabredemezse o ara, al burnuna gül koklandır Bir diken, iki kokuya dokundur dur; bu, elfândır Bak, orman bile bustândır; dolaştırmak gerek cana.. Aslandan bülbül olmaz ha dense bir gülle, yalandır O da can, ind-î canânda; sevse bülbülle ihvândır İhvanlık aşkla; aşk başka! Hem de bambaşka bürhândır Aşksız, gül bile buhrândır; koklatmamak gerek cana.. Biraz orman, biraz bahca; biraz diken-gül tammdır Gelen, cânândan ya, hoşca gelir; ol can, zü-l şemâmdır Rîh-î cânân gelir; boşca gelmez; gülbohca tamâmdır İşte ol can, tamm hümâmdır(!) hemm ihtimâm gerek cana.. Bülbül değil tabi ama onun gibi de hayvandır Bülbül bile anlamaya gülden; onaysa yabandır Başla bak alıştırmaya; güle şöyle bir abandır… Biraz kokuya dadandır… Maya çalmak gerek cana.. Olur mu kokudan maya diye düşünme bir andır Hem de bal gibi olur ha! Oluşan, tatlı eryândır Hem de yanar bu kokuyla; yakıp tutuştur veryândır Buğusu, çeşm-î giryândır; şebnemlenmek gerek cana.. Bu şebnem, Tesnîm’indendir cinânın; gözle fer’ândır(!) Âşığın teslîmindendir; inanın özle cer’andır!… Nefs denen mesnimindendir kinânın, közle der’ândır Şinanın, gözle her’ândır; def-î kinân gerek cana.. Çeşmî giryan ıslatır ha, nefs kütüğünü; şeryândır Bin kaleme döndürür ha, kütüğün tümünü; beryândır Yazdırır da yazdırır ha gördüğünü! Çün, ğaryândır Kalemin ucu deryândır; üryen olmak gerek cana.. Yazar her demde kalemin ucu, beryansa; veryândır Yanar o demde âlemin ucu veryansa; seryândır Bu seryân ile gidenin ucu-bucağıysa, meryândır Yakandan yanana ceryândır; veryandırmak gerek cana.. Bunca canın onca yâri, mevcane câri’ cümândır Ondan canın bunca zâri, hercânevâri’ dumândır Aşksa canın onca nâri, cânâna vâri’ kemândır O nâr, nûrdur her zemândır; tutuşturmak gerek cana.. Olmasa aşk-rahm arslanda, yavrusunu da yutandır Edebse, semer aslında; aslansa da söz tutandır O dem odun çek sırtında; eşeği dahi utandır Varacağın gâh, sultândır; sultâniye(!) gerek cana.. Değilse sulta bu cana o canım aşk; hep buhrândır Meded kıl yâ Rabbî cana! Bî aşk, bu cana uhrândır Gelmişse bâbından bana aşkın, bu cana fürhândır Sekiz cinâna bürhândır; salıvermek gerek cana.. Bazı canlar, aşksızdır ki, o serkeş-hâbis sevmândır Bazı canlar, aşklıdır ki, o, pîr-î bâhis Selmân’dır Bazısı da sultandır ki, canlar içinde senmândır Ki, canlara süleymândır; dili bilmek gerek cana.. Dil, ortak dil ki, aşk dili; köz ata öze, taleyândır Sözce russ, özce erab ki eytaletten ettaliyyândır Bu dili bil ki, sevgili söz ata; öze haleyândır!… Sevgili, aşk-î dîldir ki, üzz tuta öze, galeyândır; Lüzz tuta öze, veleyândır; lüzzden sözlük gerek cana..… Özlük kâinat imiş de, neler bilmiş?!… Çöz, beyândır Sözlük mâhiyet imiş de neler demiş?!… Söz, nihândır Gözlük mavfiyet imiş de neler görmüş?!… Ggöz, seyhândır Kimler ermiş?!… Öz ceyşândır; közden cevşân gerek cana.. Ateşten gömlek misali bilinir; nihân, kinândır! Yûsuf’dan giyindik(!…) misali giyilir; mekan, kenândır Topraktan çömlek misali pişirilir can, dinândır! Cânâna arz-ı can, cinândır; sekiz cinân gerek cana.. Esse bâd-î samm canımda, kenân-ı aşktan bir ândır Kesse hebbi hem ânında, rinân-ı maşktan viğrândır Sesse, şebb-û tamaında tamâmı, akstan mervândır Samâmı, nakstan bervândır; tamâm-ı üzn gerek cana.. Eser bâd-î aşk üstüme, güründen, bir nihândır Bazen az, bazen tütsüme türünden bir rîhandır; Gelir inşâAllâh büstüme müründen; birr-î hanndır Üründen sirrî manndır; hep hann-û mann gerek cana.. Gelse bir rîh bin ummana, bini Arş’a dek mevcândır Gelir şeğtan dahi îmâna; çün aşk, sebeb-î selvândır Cemâdât da döner cana; her zerre, o dem mercândır Fevc fevc, yığın yığın candır; her andır aşk gerek cana.. Bunca canın kimi muhya, kimi bî aşktan mevtândır Kimi esir, kimi kahya; kimi bi-l aşktan mestândır Dem-î te’sîr bu dem mahya; beşş tür kalemden destândır Makaleyse, gülistândır; gül-û bülbül gerek cana.. Gerektir cana, cihâna; bu süs, cennet-î adnândır Cehennem tutuşup yana; en çok nâr firâkındandır Bu te’vîldir anlayana; nâr nûrun ırâkındandır Iraklığı ba’datındandır; yakîn çün aşk gerek cana.. Ba’dat, ıraklıktır ma’nâda; aşk ile hep zıddıyândır Değerse ki, aşk bir anda zehri bile tatlıyandır Aksetse ışkı bir anda, zifr-û leyli de aklıyandır Leşi bile paklıyandır; temyîz kılmak gerek cana.. Aşka ba’dat yakındır da, Ba’data aşk bâidândır Başka ba’dat aşka ba’dat kadar ba’dat değil, ahândır Aşk, derviştir bâb-ı Hakk’da; çün âşıka hâdiyândır Âşık o dem şâdiyândır; şâd-û mann’lık gerek cana.. Aşksız kul hep konuşur da, konuştuğu maleyândır Aşklı kul bir konuşur da, konuştuğu galeyândır O dem bir hâl oluşur da, sadırlara melevândır, Hazırlara elamândır; hazırlanmak gerek cana.. Bir an düşme gaflete ha aşk-ı cânândan! Hicrândır Sev Hakk’ı, er devlete ha! Bu iş, senin hûş icrândır Kâlb, rûh, sır, hâfi ve ahfa her hâl-û kârda mecrândır Aşk-û sevdâsı, micrândır; icarlamak gerek cana.. Ver ücretini, icarla! Ücret, nefs-î emmârandır Belli bir zaman sonra da ücret, nefs-î levvâmandır Durdukça da ol mecrada; o, nefsi mutmainnandır Sonunda da râdiyandır; ki mardiya gerek cana.. Enfes olur nefs o anda; o nefs, mansûb-î sultândır “Bir el yağda, bir el balda” misali yağ-bal tutandır Kaybolduysa emmârada, hükümsüzdür-bâtılcandır Sultâniye, tatlı candır; hep o makam gerek cana.. Hey canım kardeşim, bak ha! Canlar, cânâna seyrandır Aldanma bu dünyaya ha! Kurdlu, murtlu bir ayrandır Nice beşer, ne hayret ha, böyle birine hayrandır..! O, üç günlük bayramdır; oynatmamak gerek cana.. Nefs, kendini uyutma ha! Bu dünya, senin belândır Hilelerini yutma ha! Eh bura, senin helândır Çıkmadan evvel yunur ha! Belâ melâ, dem-î cilândır Pislik gâhtan mislik gâha doğru gitmek gerek cana.. ALİ! senin bu arada helâdan çıkma sırandır Tâ ki, postundan dostuna gitmendir; ol dost, Mevlâ’ndır Geride koyduğun, onca mal-çoluk-çocuk, leylândır İlk duyduğun ses, selândır; uçmuş olmak gerek cana.. ALİ MEHMET TÜRKOĞLU |