Mitoz Bölünme
Hangi sürgün atiyle toplarım saçlarımı
Kurbanlık seyirlerin sırrı silindi kulaklardan Törpüsüz katı bir çığlık Yıkanmış sis kaldı nefesim toplamalarda Kalınmışlığımın bozuk titremelerinde Sıfatsız namelerle parçalandı avuçlarım Ağlan kaldım ağsız sevişlerde Taştı kaselerden kan Uğrak yer... Kaldırımlar… Kurtaramadım kapıya asılı yıldızları o atlaslardan Karnım, sancılarımın bölünmüş kimliksizliğidir Öyle sırıtkan…somurtkan…safkan Tüm ilgisizliğimle azize ilan edildim Yumuşak böğürtlenlerimin kundak arası çığlığı Saçlarımdan kaydırılan tüm kabartmalar Kapatıldı tek tek hazineye Ben susarken, Uğrak tezgahlardan topladığım Yeniyetmeler dikerken hafızamı Yaydı kokusunu ölüm Güneşe bakmaya yüzüm yok Kırkikindi selam süslemelerinde Yakası açıldı satır satır boğazın En defnedilmemiş haliyle Güneşe bakacak gözüm yok Dağlardan itilen közüm Ben yine üşüyorum Üşüdükçe körleşiyor nefesi Nefida’nın Körleştikçe serinliyor kulakları Kutina’nın Nefida bir öğle merasimiydi Kutina kuşatılmış akşam üstleri Kırk birinci ikindiye varıyor Kendimden olma artıklar En tükürülesi hâlleri Surlaştığım en engebeli tümseklerden Bırakıyorum savaşılası kanlı bebeklerimi Yakınmış gibi sislenen göbek bağları Sürüldü yüzüne Sengida’nın Sürünerek geçti avam türküler Yılanlığından insanların Akrepliğinden korktu Zehirlerinin yakış ezberlerinden Ki Rengida sadece sabah kokardı Farktı beklediği göbek bağlarından Suyu az akıtılmış bir çeşmeydi Susak kalmış, sürüngen bağ bozumlarında Kerpiç damlı kör havzalarda Sesi az çıkmış bir düştü Rengida Üzerine ağıt yakılmamış gece rengi Tüm tuvallerin gizli rengi Muskalanan makus kaderlerin öyküleriydiler Yaşları omuzlarında yağmurla uzayan Hiçbiri ölümden daha güzel kokmuyordu Ellerine yaşam haritası çizilmeyendiler Aynı toprakta kanlandılar Başlangıç noktasında… 18 Şubat 2008 Diyarbakır |