Uykular Esir Düştü
Uykular Esir Düştü
Uykular esir düştü zalim gurbet yurdunda, Yaşlarıma hapsoldu sabahın ışıkları, Hasret devşiriyorum düşlerimin ardında, Âlem kendi halinde, duyan yok âşıkları! Sılayı terk eylemek ne erdemdir ne sanat, Dört duvar arasında çürüdü beden, kanat, Hala tarih kokuyor gökdelenlere inat, Kırk odalı konağın çürümüş eşikleri… Taşındın İstanbul’a, köy küçük geldi sana Yıktın tahta evleri, yaptın duvar, badana, Sağlık girecek diye doktor girdi odana, Artık çok zor bulursun oymalı beşikleri. Baba yurdu şereftir, üç pula satılır mı? Ecnebinin zehiri her aşa katılır mı? Yeniler çıktı diye eskiler atılır mı? Değersiz mi zannettin şu tahta kaşıkları? Forum hastalığına açlık oldu terbiye, Üç öğüne bölündü lokmalık kurabiye, Miniye sevdalıktan rafa kalktı abiye, Benzin döküp yakmalı şu beli düşükleri… Aklı buharlaşınca yalpaladı dengesi, Dimağı esir aldı düşte hayal imgesi, Varoşların sineği medeniyet simgesi, Örümcek ağı oldu bağın sarmaşıkları! Nasıl kurban olmayım Yaratanın Adına? Sunduğu nimetlerin meftun olduk tadına. Cemalini tatmaya çağırınca katına, Ebedi bayram ile gülecek maşukları. Mustafa HOŞOĞLU |