Arkeolojik Çalışma
Gülüşüne gizlediğin, harabeye bakıyordum.
Tüm var olmayan kayıp şehirlerimin, Sabah ezanlarına karşı... Sıvası dökülmüş, rutubet kokan, kerpiç bir ev görüyordum; Ve içinin yalnızlığına gömdüğün, yüzlerce yüz görüyordum. Üstelik, binlerce cesetin arasından geçiyordum; Ruhunun şeffaflığının, aynalara yansımasını görebilmek için... Gözlerimin, gözlerini seçemiyor olması; yaşlılığımdan mi, yaşlarımdan mi bilmiyordum. Rengi gece gözlerin mi daha koyu, Umutlarım mi, ayırt edemiyordum… Sen baharlar peşinde koşarken, Ben ardındaki kışlarıma, barbunya konservelerimi hazırlıyordum... O zamanlar, senin yağmur bulutların gelse, Benim, çeltiklerimi kuruturdu, şüphen olmasın... Tebriz’in, akşam güneşi, Babil’in, dişi develeri, Zeus’un, yalnız tapınaklarında, Artemis, seslendirdi Nemrut’a; "Yıksın diye, şehirdeki tüm yok oluşları!" Oysa, öyle değildi, hiç bir mitoloji ve Hiç bir tapınakta yazmazdı, yağmurun, çeltikleri kuruttuğu... Gözlerimin, gözlerini seçemiyor olması; yaşlılığımdan mi, yaşlarımdan mi bilmiyordum. Hem, hem Tebriz’in akşam güneşi değildi, hafızamı zorlayan... Melankolik satırlar biriktiriyordum, Ankara’nın, otursam suçlu, ayakta kalsam, bitkin olduğum metrolarında... Üstelik, hiçbir zaman, yer de bulamazdım ben, sana gelen tren seferlerinde... Tebriz’in, kalbimdeki haritada, yerini söyleyemeyecek adamların; Tebriz’in, akşam güneşleri hakkında, şiir yazması gibiydi, sana olan sevdam.... Varlığını ve yokluğunu, hiç bir kutsal kitapla, ispat edemezdin .... Gözlerimin, gözlerini seçemiyor olması; yaşlılığımdan mi, yaşlarımdan mi bilmiyordum... Nemrut, hiç bir mevsim ve hiç bir zaman, seslenmemişti üstelik; Anadolu’dan, Yunan tanrılarına!! Oysa, benim sana dönüşüm, bir inkarcının, çok tanrılı dinden, Dönüşü gibiydi; İslam coğrafyasına... Sana ulaşmak için çiğnedim, tüm sevda kalıplarını... İnkar ettiğim bütün batıl sevdalara, sûr üfledim. .. Şimdi diyordum; "kopar kıyametini!!" Yalnız kalan tüm gecelerin hatırına.. Sen, sağır notalarla yanıt veriyordun... Kavuşmak yazıyor muydu acaba; eski zamanların, çivi yazılarında, Bilmiyordum... Hem bence; Senin, kalbime yazı yazmak için kullandığın, paslanmış çiviler ile yeni bir yazı bulunurdu, Yeniden yazı bulunurdu... Hiç kimsenin anlamadığı bir dilde, kitaplar yazılırdı, Acı çektirmeye dair... Gözlerimin, gözlerini seçemiyor olması; yaşlılığımdan mi, yaşlarımdan mi bilmiyordum... Şimdi vazgeçiyor olmam, Sevdamın tükendiğinden değil, bilesin... Hiç bir arkeoloji kitabında yazmaz; Seni bulmak için, yaptığım kazı çalışmalarındaki incelik... Unutma ki sevdiğim, ben arkeolog değilim... Sadece, seni aramaktan vazgeçtim…. dilemma 05.10.2022 Ankara |