TAŞ PLAKLARLA İSTANBULNe zaman özlesem kaybolan İstanbul’umu Bir taş plâk koyarım, Nağme nağme İstanbul dökülür gramofondan, İstanbul’u çalar udlar, kemanlar neyler, Şarkılar, o eski İstanbul kültüründen söyler. Geçer gözlerimden bir bir Kadıköy vapurlarında tayyörlü hanımlar, fötrlü beyler... Her plâkta, her şarkıda, her makamda Başka bir İstanbul dolu; Bir nihavent vals varsa plâğın bir yüzünde İşte, kaldırımları parfüm kokan Beyoğlu... Adım başı sinemalar, tiyatrolar, pastahaneler Degüstasyon’da edebiyat sohbetleri Vitrinlerinde zevk döşeli mağazalar, İlk içki özentilerinin vaz geçilmez mekânı; Çiçek Pasajı, Yeni doğan tüm aşkların ilk buluşma yeri; Ya Taksim’de saatin altı, ya Galatasaray Postanesi, Rengârenk bir mozaik ki İstiklâl Caddesi; Şark’ın gizemli Paris’i... Ve bir kanun taksimi varsa plâğın arka yüzünde Yahya Kemâl’in ’Hayâl Şehir’i belirir gözümde; Kapatır gözlerimi, bir daha geçerim Arnavut kaldırımlı Üsküdar sokaklarımdan, Henüz açılmış bir çeyiz sandığının Lâvanta çiçeği kokusu dolar genzime Manolya ağaçlı bahçeleriyle Gün görmüş cumbalı konaklarımdan... Ve bir damla asil hüzün gibi Kaybolan İstanbul süzülür yanaklarımdan... Ünal Beşkese (2016) |