bir kırkayak öyküsü
sen
yüzlerce kilometre ötesinde tmolos’un ben eteğinde... ne başında ne ortasında ne sonunda bir kızıl gonca yahut karanfil... benim avuçlarım toprak benim ellerim kil... lüzumu yokmuş onca zamanın bir üç saatte bir üç saate sığarmış her şey.. kırk ayağım olsa kırkıyla gelirdim sana... şafakta yahut gün batımında kara bir üzüm salkımı gibi asılı dururken gözlerinde hüzün.. keskin bir bıçak gibi yaralarken yüreğini zaman... her şey birazmış her şey azmış on beş yıl değil on beş dakika ve on beş saniyeye sığarmış her şey... bir gül koparıyorsun ki gülistandan değil bir lale lalezardan ne çok gecikiyor insan yaşadığı ana... ne çok gecikiyor şair diyor ya, komşunun bahçesini sele vermek içindi su ve tarlayı yakmak içindi ateş... okudum ezberledim öptüm sözcüklerini ve nimetten saydım söylediklerini... bir türkü de benden kalacak ritsos biliyorum çok uzaklardasın ama yine de duy sesimi... duy sesimi... elli üç yıl neymiş ki üç hafta yetermiş her şeyi anlamaya... 25/07/2022 ödemiş |
insan
yaşadığı ana...