Sessiz Kuytu
Uğur böceklerini gördüm az önce
Vefasız bir şehrin rotasındalar belli Kondular ılık bir sokağa, beni görünce Sayıları kırk, ya da elli Gümüş – şebnem kırması, bir sadık fecir İçinde yakılan binlerce ecir Ben gönlüme fakir, garibim ammâ Gönlüm bir aleme göçen muhacir Gözümün kıyısında loş kalıntılar Dumanla çepeçevre bir kalın duvar Dışımda sessizliğim kuşatılmış İçimde kayıp veren ordular Oturdum, altımda bir kırık sedir Gözümde sevinçler görünür, nadir Kıyama kalkarken mecalden düştüm Peki sırtladığım bu yüküm nedir Bir kalem, bir kağıt ve soğuk dört duvar Gece karanlığa hem-dem bir sır Gözümü dağlayan uykular Vaftiz edildi sırlar, arınmış ve hazır Ölüm kopar, yaşamın havzasında İki uçta hasım ve hısım Ölüm bir namlu ve nefes durur kabzasında Ne Eylül kalır ne Ekim ne de Kasım Güneşle oynaşan kır atı Saçı örgülü iki yandan, yuları siyah ve beyaz Ayağının dibinde zambak ve kasımpatı Koşuyor asr’a denk bir zamandan Günü toz toprak, gecesi siyah ve ayaz Bir kızıl ömür tüter, vakit zemheri Bastı alaca sükut, bastı her yeri Çağ düştü çığ yerine buluttan Haydi Sakallı bir adım ileri |
İçinde bir çiçek bir gri güvercin
Bir avuç zemzem suyu serptim.
Bahara.