sendin
tepeden aşağı yuvarlanarak giderdik
dar sokaklarda aşk ve şarap kokusu kimsesiz kaldırımlara sinmişti hatırlarsın kızılelma caddesinde tanıdım seni... türkcü hamdullah sokakta.... keşmekeş akşamüstleri üzerimize nasıl boca edilirdi öyle .... yazda başka kışta başka ihtirasların vardı ama bakışlarının kızıllığı kimselere benzemezdi sent Antuan’da mum yakmıştım 1996 yılı aralığıydı bana verdiğin o müthiş hediyeye gözüm gibi bakarım..... insani iyileştiren o bir tutam rüzgarını getirip koyardın kapının önüne çocukken başka, gençken başka hayaller salardın herkese gerdanlığın sana öyle yakışırdi ki o kadar olur nasıl taşıdığına şaşıp kalırdım.... sonra ...... sonra sen hiç kimselere benzemezdin ... kimsesizlerin kimsesi değil miydin? ... kollarında doğanlar ve ölenler çokca idi herkes seni kıskanırken mağrur dururdun öpülesi kıyılarında beklerdim seni o kadar ki o kadar olur..... koylarında balık istifi yatan gemilerin için neler vermezdim neler vermezdim bir nefesin için sanki bir asır geçmiş gibi karlı bir sabah bırakıp gittim seni ağlayarak gelip ağlayarak gittiğim sevgilimdin sen hiristiyan kokulu müslüman bir şehirdin benim için..... sen başka idin.... bambaşka sen her şeyimdin ...... sen İstanbul’dun |