hey göğsün en sır yerini kurutan nefes sadece kendi çıkarını gözeten kalp hey darbe yapan güç… hey ambargo koyan …ablukaya alan giz hey kriz çıkartan heyecan hayal ile rüyanın birbirine geçtiği vakitlerde sükutun zehrine sığınıyorum her seher kör bir şiddete programlanmış yaratıklar ciğerlerime yöneliyor
hey sırtımın bütün yükü, bütün ağrısı mum aydınlığında ki gözlerim siz kalın, ben gidiyorum kendi zamanını kaybetmiş kentlerin sokaklarına parçalanmış kemikleri çığlıkları bıraktım havada çarpışmış mermi çekirdekleri bıraktım hüzün kokan zeytin bahçelerine defalarca kuruyan kan damlaları bıraktım savaşlar bıraktım göğün katmanlarına kafatasına kıyamete değin saplı kalacak mermiler bıraktım toprak kadar kutsal ,bayrak kadar mübarek son menzilde son durakta canlar bıraktım
hey ateşin düştüğü yerde kavrulup kalanlar hey taşlaşmış onca beden derin ve sessiz ölü bir kavim koskoca bir hiç vicdanlar cehennem kamplarının dibinde gün gelip kendini de yakacaklar içim korlaşıyor bir milim çığlık yok bir gram ses yok
hey serapa serinlik, serapa rüzgar hey hangi kan hangi azap deryasının ortasında en sevdiklerinden en kıymetlilerinden zinhar her şeyden vazgeçmiş bir çocuk gibiyim merhametin hangi duyuş noktası bu ölümle kalım arasında bir ipin ucunda hangi kalp damarının üzerinde ortak çarpış bu
hey vurulan evlatların, çiğnenen kızların gururu uykusuz her gecenin sabahında yüreğim, dualarım sizinle gözleri kimyasal silahtan kör olan baba harabeler arasında parçalanmış evlatlarını arayan anne
hey mutemeyyizun yetimhanesindeki son yetim hey halepin kırık yanık zeytin ağaçları hey kurumuş hurma yaprakları defalarca seyrettiğim şehirlerden bir kez daha geçerek daha evvel hiç görmediğim kentler daha ürkütücü şimdi infilak ediyorum
hey çocukluğunu, gençliğini, bulutlarını kaybetmiş ülke denizle arasına geniş ovalar girmiş liman kentlerin nerede bir annenin sevdasına adanmış şehirlerin nerede yekpare sütunlar, kutsal tapınakların yerle bir olmuş ince bir çizgide tıpkı sıratta yürür gibi yürüyorsun ölüm kokan ve savaş haykırışları içerisinde tavanı su, zemini su, duvarları su dirileri karşılayan ölüler şehri saçlarım kum karası kuru bir yaprak gibi iliştiriliyorum takvimlere kaç gün, kaç gece
hey en ince en hassas ölçüler içinde mağrur bakışlı cihangirlerin elinde ihya olmuş şehirler fethedilmiş ülkeler fethedilmiş gönüller zamanın sonsuzluğundan gelecek asırlara nasıl heyecanla nasıl gururla bakıyorsunuz göz kamaştırıcı hazinelerin kapısını açıyor ezan sesleri şadırvan şırıltıları gülbank naraları mehterin velvelesi mevlit nağmeleri
hey bir kağıda ismimi yazıp da suyuna attığım dicle köpüğüne bırakıyorum geçmişin en nazlı hatıralarını senin gibi çıkıyorum yolculuklara en tekinsizce yolumu kesen ırmaklar benden daha çok hevesli düşüyorlar tek tek bir uçurumun başından her yerde kin her yerde kan musul yanıyor, halep yanıyor, şam yanıyor filistin yanıyor, ırak yanıyor, suriye yanıyor
hey ceddimin mirası topraklar ah ki ne ah hasret yumağına dönüştü mukaddes bir sevgi ile yüreğim ümitler sonsuz duygular sonsuz içime sığmayan kaç gözyaşları sonsuz
hey yağmurların en bereketli yağdığı mezopotamya hey cennetten çıkmanın sebebi çöl bedeli çoktan ödenmiş ruhumda, bedenimde yanık izlerin var
hey rengine bakıp sesini işittiğim fırat akışından, suyundan, köpüğünden, uğultundan dünyama akan feryatlar var birbirinden farklı değil avazlar... maruz kalınan zulüm, hunharca katliamlar var öyle şehirler var ki isimleri muamma helak olmuş kavimlerin yollarından geçerek geldim cisimlerinin yarısı var yarısı yoklar yarısı ahrette yarısı kıyamette
hey her köyünde olmam gereken memleket göl olup içinde balıklar büyüten şehir yemyeşil meraları ipek seccadeye dönüşen yer cennet mekanların emanet edildiği halk beden ve ruhlarını sırtında taşıyan insan nerede gecenin kandili yanıp sönen yıldızların nerede mehtapta yıkanan palmiyeli sahilin çocukluğumun cenneti sahralarla dolu sonsuz çöllerin
hey çöl diye savrulup saklanan dört bir yan hey kaktüslerin, develerin, vahaların ve kumun yaşadığı yer ehramının zirvesinde bambaşka bir rotadayım en yüksek irtifalarda yol alıyorum nehirler, dağlar, ırmaklarla aynı saftayım rüzgar esiyor toroslardan ozanların coşkun sazından nağmeler geliyor anadolu bozkırlarından ayak sesleri geliyor tüm çağların arafında bir tozum şimdi kutsal kitapların sayfalarına yazılmış tövbeye el açmış bir ademim
hey içinde genç kızların hayallerini taşıyan sandık hey yiğit askerin elinde silah olan talih hey düşmanını can evinden vuran kin öfke olup zalime meydan okuyan ülkü hicabın ve hicranın rengiyle boyanan ruh sizde girin hayatla ölüm arasına
ilahi kelamı huşuyla dinlenen mabette oymalı bir rahle olun hafızın önünde imamın gür sesi yükselirken minber olun bütün zarafetiyle ışıldayan cami olun bir cami avlusunda ulu bir çınar olun baştan başa dolaşın göğün yüzünü
hey savaşların dünyaya armağan ettiği bunca yangın hey kutsal kılınmış zeytin ağacının yeşili yitirilmiş merhametlerin sükunetli temennisi üzerimde bir kanat esintisi gibi olun gecenin bu vaktinde bir el dokunmuş da aniden uyanmışım gibi
hey heyecanların ışıltılı dal uçları coğrafyanın süt beyaz göğsüne sokulmuş eller elini göğsünden sıyırma vakti şimdi kalk ve yürü hilalin kavsinde gönlünce keyif sür kırlara çıkıp çiçek topla parlak taşlarla zaman tünelini delip geç güneşler doğsun sarayın çınar yaprakları ile gölgelenen yollarında cami avlularında medrese hücrelerinde bayramlarda, seyranlarda, düğünlerde şenlikler olsun
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
hey kutsal kılınmış zeytin ağacının yeşili şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
hey kutsal kılınmış zeytin ağacının yeşili şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Hep yanlış yönetimler sonucu mahvedilen doğu. Ve ülkemize değdirilen yanlış uçları. Biz saraylar, geçilmeyen yollar değil, özgür, mutlu bir vatan istiyoruz.
Şiir güzeldi ama biz bizi yazmalıyız insanıyla,zeytiniyle üzümüyle ekmeği aşıyla..
hey göğsün en sır yerini kurutan nefes sadece kendi çıkarını gözeten kalp hey darbe yapan güç… hey ambargo koyan …ablukaya alan giz hey kriz çıkartan heyecan hayal ile rüyanın birbirine geçtiği vakitlerde sükutun zehrine sığınıyorum her seher kör bir şiddete programlanmış yaratıklar ciğerlerime yöneliyor
Kaleminizden uzun soluklu harika bir şiir okudum üstadım. İnsanların, insanlığın yozlaştığı bir dünyada soluk soluğa süren bir hayat ve içinde tıknefes kaldığımız bir dünyanın izdüşümüydü adeta dizeler... Kalem şiire, şiir kaleminize yakışıyor hocam yürek sesiniz hiç susmasın dileğiyle gönül dolusu tebrikler. Sonsuz saygı ve selamlarımla...
hey yağmurların en bereketli yağdığı Mezopotamya hey Cennetten çıkmanın sebebi Çöl bedeli çoktan ödenmiş ruhumda,bedenimde yanık izlerin var.
Evet...tarihsel bir perspektif içinde geçmişin değerlerine duygular eşliğinde bir yaklaşım,şiirin özü. Mahir kaleminiz ne kadar duygulu yaklaşmış Örtadoğu gerçeğine.. Kutlarım değerli gönül sesinizi,dost şair sn.redfer.. Esen kalınız...saygıyla.