Dudaklarımda Gülüş
Kızım Helin’e (4)
Güneşinden Kızıl kıyamet açıp solan renginden Doğuşundan/ batışından Ve mavisinden gökyüzünün Denizinden İçime vurup duran dalgaların Martıların sesinden Serin esen rüzgârından dağların Yağmurundan/ karından Taşkın akan selinden Ve gürül gürül akıp giden sularından nehirlerin Bilmem, kaç bin ışık yılı önce İnce bir dal gibi kopartıldım ben… Işıl ışıl çiseleyen Ve ateş böcekleri gibi yanıp sönen yıldızlarından gökyüzünün Ay ışığından… Renklerinden/ kokusundan çiçeklerin Ağacından/ dalından/ yeşilinden yaprakların Şarkısından Türküsünden Ağıtlarından dünyanın… Kahramanlarından, devlerinden, cücelerinden Ve cadılarından masalların Romanlarından, şiirlerinden Sevincinden insanların Ve bitmez tükenmez gülüşünden çocukların Bilmem, kaç bin ışık yılı önce İnce bir dal gibi kopartıldım ben… Bilmem, kaç bin ışık yılı sonra Dünyaya açılan demir kapının ardından “Haydi, git… Git… Son kez olsun kucakla dünyayı ” diye seslendi cellât “Haydi, git… Git… Son kez olsun kucakla dünyayı ” Koştum… Her gün avuçlarımın içinde Mavi bir bilye gibi döndürdüğüm dünyaya Bilmem, kaç bin ışık yılı sonra Ayakbastım yeniden… Bilmem, kaç bin ışık yılı uzak olsam da Bir ses…/ bir nefes…/ bir yürek boyu kadar yakındım oysa Koştum… Göğsümün kafesini parçalayan koskocaman bir hasretle Yüreğinde sevda…/ yüreğinde barış…/ yüreğinde güneş… Dudaklarında gülüş taşıyan kızımı kucakladım -sımsıkı- Öptüm… Yüreğinin taa! Orta yerinden -Avuçlarımın ortasında mavi bir bilye gibi dünya- Okşadım… İncitmeye korkarak Sevinçler yağdırdım saçlarının her bir teline Nefessiz kalıncaya/ doyasıya/ çıldırasıya Kokladım durdum dünyanın en narin…/en güzel çiçeğini Boynumda yağlı urgan Derinliğine dalıp gittim bakışlarının Bilmem, kaç bin ışık yılı sonra El salladım… Dudaklarımda Helin dolusu gülüş -Avuçlarımın ortasında mavi bir bilye gibi dünya- “Seviyorum” dedim “seviyorum seni kızım” Hoşça kal… Yıkıldı darağaçları Ve imkânsız bir masal anı gibi durdu zaman… 22 Eylül 2016 |
Kaleminize yüreğinize ve yazan ellerinize sağlık.