Düşşehre ilk kar düştüğünde ilk sen düşersin aklıma sonra iri kara gözlerin düşer, karanlık bir camın ardından hüzünle bakan geceye. o zaman içimde bir çocuk ölür bağıra bağıra kimseler duymadan şehre ilk kar düştüğünde ilk sen düşersin aklıma. sonra şimalın sert rüzgarları düşer, acı zemheri gecelerinde çığlık çığlığa. savurunca kuru kavak dallarını ahşap evimizin damına, irkilirdik lambadaki alev irkilirdi hey gidi heybetli babam nasıl da belli etmezdi irkilişlerini. şehre ilk kar düştüğünde ilk sen düşersin aklıma. sonra halime gelinin ağıtları düşer bir yatsı sonrası karanlıkla gelen henüz son sünnetinde selam vermemişken babam ağasının kanlı göyneği elinde çırpınışları düşer geceye körpe gelinin. şehre ilk kar düştüğünde ilk sen düşersin aklıma. sonra dört omuzda bir tabut düşer içinde anam, babam, ağam bir sis perdesinin ardından... içimde bir yerler göçerken sessizce göçüp giderler sonsuzluğun mekanına "essalatü vesselamü aleyk..." yanık sesli imamların ardından. şimdi o uzak günlerden koparılıp bir bir tıkıldık bu umarsız şehirlere şimdi yalnız bıraktılar. şimdi payımıza yalnız kalmalar düştü şehre düşen ilk kar, kapısını açmaya çekindiğimiz odalar hep yalnızlığa çağırdı bizi ... yoksa bir düş mü bizim yaşadığımız yoksa az sonra al basmalı soğuk yer döşeklerimizden şimalin sert rüzgarları ve halime gelinin çığlıkları ile uyanıp, yaslayıp başımızı evimizin küçük penceresine yine geceye mi bakacağız öylece. şehirlere göçmeden önce... |