BEN HEM İSTANBUL'DUM HEM DE ŞİİR...İçimin yansıması, yaması, yarası… Aşiyan yollarında seken leylekayaklarım ve rüzgâr Çatısına tünediğim her yürek Dibi gördüğüm Arşa erdiğim Arzı endam eden çocukluk neşem Kanıksanası hüzün yüklü pencerem Reşit imgelerin baş verdiği Aşkın ve yalnızlığın kemale erdiği Ve işte şehrin göçüdür yazılası her dizede saklı Fermanın ilk ve son yansıması Bazense veryansın ettiğim Kamburu çıkmış dünya Hazanda saklıysam kime ne gerek? Rengime mağlup düştüm Günün getirisi idi rüzgâr Ah, açamadığım o kördüğüm Hem çocuktum hem büyük Siması tanıdıktı günün Görmeyi umut ettiğim bir düğün Elbet sevdiğim insanlarla ördüğüm binlerce cümle hükmeden Hüznü redif Aşkı sadık Rabbim ise tek şahidim. Bir cenaze bir düğün madem Matemin dahi yargılandığı bir döngü Rüzgârın yıkıcı gücü İçine saklandığım şehrin hörgücü Anlamadılar beni Anlattım ben İstanbul’u sel alan her şiiri. Salındığım kadar kaykıldım Serpildiğim kadar sustum. Sancağımda saklı olsa neydi ki matemim ve mahremiyetim? Göç vakti şehrin Hurafeler sustu ve yağış teslim aldı yeri göğü Simasında düşen her damla İstanbul ve hüzün olmanın nesi kötü hem? İki yakam: Tevafuk yüklü mana dolu haletiruhiyem Baştan ayağa yalnızlığa şerh düşen matem Ulvi bir makamdı o yedi tepe Tastamam saydım ve eriştim sekize. Ne dünyanın sekizinci harikasıydım Ne de İstanbul’un tek müridi ve sakini Şehrin rüzgârları ile boca ettim içimdeki renkleri Kurada çıkan bir sayı gibi Saydım baştan sona Serildim sondan başa. Ne emir eriydim ne emir kipi Asker adımlarında yalnızlığın Teslim oldum şehre. Tespiti zordu bu intiharın Teamülü saklı derinde varlığın ve yalnızlığın. Vardı bir hikmet vardı hata payı Semazen imgelerle örttüm İstanbul’un üstünü. Ütüsüz ruhum Titreyen surları yaralı şehrin Ufacık bir yüz ölçümü oysaki Milyonların sığıp da taştığı. Uğurlu sayımdı sekiz Divane ruhumun ölümle kumar oynadığı Bir feryattım bir figan Aşkın asası yazmaya durduğum her ferman Kubbede saklıydım ben ve rüzgâr İstanbul’un çatısına konduğum Çocukluğumsa asla kovamadığım Oysaki kovulduğum binlerce kapı Ben ve İstanbul yürüyorduk Hakka: Üstelik Hakkıyla seven, yaşayan kim varsa Cüssem neydi hem? Cübbesi şehrin, Ah, yerleri ve denizi süpüren. Bir vardım bir yok Karnım ne açtı ne tok Ve o tok sesi İlahi Çağrının Duyduğum neydi hissettiklerimin yanında? Sevmek neydi hem içten olmadıktan sonra? İçtiğim zemzem suyu ve mealim Ben hem İstanbul’dum hem de şiir Kadife teninde ölümün Ömrün bekası olsa da hüzün… |
kutlarım şiirin ecesi...