EY CAN
Gönül kapısında bekledim,
Şems gibi. Görünmez bir iple öyle intisap etti ki. Tutundum o bağa sıkıca.. Yaksın, kül etsin, bendeki beni O’na taşısın. İmtihanımın adıydın. Ateşlere attın dünya yolculuğunun son durağında. Kalsın mahşere dedim. Bekleyemem dedin. Bilemedin ki mim durağından sonra geçilmez. Orada kalplerin nuru var orada havf ve reca var. Anlayamadın Anladın belki dayanamadın. Demiştim sana bu kapıya yanan gönüller gelsin. Şems gelsin mevlanasına Behlül’ü Dana kavuşsun, ethemine Sen acele ettin ya gönül. Önce şekil verilecekti ruha üflenip, Koşup sana gelecektim bu ruhta pişmek için. Ney oldum semaya açılan dua kapısında yandım. Söyleyemediklerimi neyde haykırdım anlattım. Sen anlamadın. Ey dost! Gerçek aşığa aşktan başkası haramdır dedi üstat. Ben bu yola baş koymaya geldim. Pişmek için nazar ettim Nefsimle gaza etmeye geldim... Artık yandım seni göremedim. Yakınımdaydın seni işitemedim. Suretler cisimle savaştı, hakikat perdesinde. Seni göremedim. Kalp bağıyla bağlanan görünmeyen ipi ben şimdi yanarak gördüm. Üzülme ey can! Cananına ulaşmak isterken takılma kendi nefsine. İyiler kaybetmez deme can. İyilerde kaybeder. Sen anlamamışsın ey can. Unutma! bizi yoran bu dünyadan sadece geçiyoruz. Yanmak için ey can. |