Umut DirilmiştiŞiirin hikayesini görmek için tıklayın 1950’den sonra yaşadıklarımın bir özeti diye düşünüyorum.Bunu özetlerken Köy Enstitüleri sistemi aydınlanmada önemli bir yer tutar.
Umut dirilmişti
Çocuktuk acıyı çaresizliği bilmezdik, koşarak luğ taşı üstünden atlar harmanı gürültüye boğardık... Akranlar takılır birbirimize ormanda düşe kalka boz eşeğe binme talimi yapardık,fakirliğin başkaydı ifadesi; televizyon,elektrik,internet,tablet telefon daha doğmamıştı çağa... Eteğimizden yırttığımız bezleri bağlardık kanayan yaralarımıza... çubuklara bez bağlar,keçi kılından saç yapardık çubuk bebeklerimize,... Dere kenarındaki yamaçlara dağılan kuzu ve oğlakları gözden kaybetmeden,büyüklerimizi taklit ederek gelin kayanana oynardık kızlarla... Açlık deyince olmayan unu ,yağ ve çökeliği anlardık çocuk aklımızla ,sonradan bağı bahçesi, tarlası ve davarı olmayan diye tarif ettiler fakirliği bize... Tamda o sırada ;Köy Enstitüleri diye yeni bir okul sistemi girdi hayatımıza,ışık hızıyla sarmıştı sevdası memlekete... Herkes kız oğlan demeden göndermişti çocuklarını yatılı okullar diye gurbete,...siyah önlük,beyaz yaka, ayağında Ankara lastiği, okullu olmanın cakasını satardık okula gitmeyenlere... Alfabelerimizi hiçbir zaman atmazdık çöpe, üzerindeki Atatürk resmini öper kaldırırdık rafa,arı gibi ders çalışır,hikaye kitapları okur ederdik ezbere... Anlaşılan velilere gururdu,mutluluktu okula giden çocuklar omzunda bezden okul çantası, caka satardı okula giden öğrenciler birbirine ... Yardımlaşma imeceydi,devlet halkındı, halk çalışkan ve güçlüydü. Birlik olunca mutluluk sağlık ve iyilikti,sende yoksa al benim senindir,denilirdi... Yer sofrası kurulunca köyde konu komşuya bayramdı, doktor ebe hemşire mühendis öğretmen yoktu köylerde, başa gelen bilinirdi kader diye,metrelerce yağan kar, sitilden boşanan yağmur,fırtına diye esen rüzgar mevsim karışmazdı birbirine, ... depolar vardı tahıl saklanır,değirmen vardı tahılı un eder, değirmen taşında pişen ekmeğin tadına doyum olmazdı... Çocuktuk yaşananlar film masal değildi, zarif hanımlar ve şık beylere özenir,davar peşinde giderken kitap okurduk. Geceleri anne ve babalar masal anlatırdı ,dinlerken uyurduk kollarında,...dünya küçüktü,’’İzmir’den ötesi karanlıktı’’ diye anlatılırdı. Çok bilen sadece kamil denilen yaşlılardı, kimse doğrusunu bilmez, sadece anlatılanlara inanırdık. Aydınlanma başlayınca köylerden memleket kalkındı en kısa zamanda el birliğiylen köy çocukları öğretmen diye yayıldı dağ bayır ülkeye... Güneş doğmuştu ufukta artık dönülmezdi geriye, Köy Enstitüleri kanat açmıştı çağdaşlığa, İlim ve bilim ışık saçıyordu yolumuza... Sardı medeniyet havası baştan başa vatana,kültür ve sanat oturdu ilk sıraya,meslek okulları sayısı arttı peşi sıra... Çocuklar ve gençler güveniyordu kendine ,her zorluğu bırakıyordu geriye... Öğretmenler çakı gibiydi,topluma örnek olandı.Mimar mühendis avukat doktor topluma candı, Umut dirilmişti zamana yenilmeden,sömüren değil,dertlere çare olandı... 19 Aralık 202 / Hayriye Aygül |