Hülyacık
Hülyacık
Gördüğümde Karum denen hanın zemininde Topukları yere çaka çaka geziyordu Karum Ankara’nın zenginlik abidesi Sen gecekondu semtinden çıkma güzel Ne kadar hınca hınç seksle bakıyordun Parıl parıl parlayan vitrinlere Seni bir semt otobüsünde görmüştüm Kurtların arsında kalmış bir kuzu sessizliği Sukutun hangi geleneğin örtbasıydı Sessiz yolculukların serüveni sıkıcı olur Gözlerin maviydi duman mavisi Hülya Avşar havası eğri eğri sinmişti O zengin vitrinlerin birinde göz gözeydik Aynı semtin aynı suyun aynı çamurun Küçümseyerek dudak büzüşlerin geçti Ne pis tesadüf deyişin yansıyordu yüze Aşk sende cenge bürünmüş taşıyordu Aşkı zengin uzak diyarlara taşıyordun Bakışın ufkun derinliğinde aranırken Denizleri kurutacak susuzluğun Ankara bilene küçük şehir İnsan aradığını elini koyduğu gibi bulur Han belli hancı belli yürüyen belli Ne tesadüf yine karşı karşıyayız bak Çay içmeye mi korkuyorsun ne bu tedirginlik Sözü açtık ya açılacaksın Sıgara içmeyi ne çok seviyorsun Bir deliğin yağmur sularını çekişi gibi Esmer tenin daha da kararıyor bakışınca İçinde yetim bir kız çocuğu ağlıyor Sokağa bırakılmış kedi yavrusu gibi Kaçkın yakalanmaz ama muhtaç Avuçlarımın içinde Dilinin döndüğü değdiği cennetin Nerden öğrendin böyle deli öpüşmeyi Sevişmek sende sanata dönüşmüş Deli tayların dağlarda şahlanışı Çekirge sürüsünün ekine dalışı Sevişirken ağlanır mı Seni sevmek yeniden doğmakmış Dertlerin aşkın masum gözyaşları Al beni götür demek kolay sanırsın Hele de yükün ağır gidecek yer yoksa Hayat insana neleri erteletir neleri Öğretir derler de öğretemedikleri Kaçaklar gece ininde çıkar Tam tekmil ölüme amade Ne zaman sana gelsem ölü çıkardım Ahmet Coşkun |