ÖMRÜMÜN MEVSİMLERİ
Bir kiraz ağacı gibiydi gençlik,
Önce filizi sürgünler gibi umutlarla donanır Ve sonra bembeyaz çiçeklerle gelinler gibi giyinip Bütün ilkbaharlarda gerçek baharı yaşardı. Ne sevdâlarla dolardı delikanlı gönlümüz, Karpuz kabuğu düşmeden, kaçamak girilen denizler serinliğinde Ve sevgiliyle paylaştığımız bir şişe gazoz ferahlığında... Hem, hep ’seviyor’ çıkardı o zamanlar Papatya fallarında... Sonra yıllar sıcak yazları getirdi üzüm bağlarına, Kavuniçi günbatımlarıyla geldi anason kokan akşamlar. Saman yolunda gezmeler, gözlere düşen yıldızlar, Gökyüzümü baştanbaşa huzur mavisi gördüğüm, Ömrün yasemin ve hanımeli kokan mevsimi... Ağustos böceğini oynadığımız yaşlar Ve sevgiliyle birlikte söylenen nihavent şarkılar... Koca bir çınarın bakır rengi yapraklarında tanıdım güzü, Çoluk-çocuk, iş-güç... Akşamlar, şimdi bir şölen müjdesi değil, Gri bir sessizlik bulutu gibi örterken gündüzü, Yorgun ve endişeliydi içimdeki çocuğun yüzü. Ömrün hazan mevsimiydi, Bahçelere hercai menekşelerin hüznü sinmişti, Eylül mehtabı vardı ama Sevgiliyle söylenen şarkıların sesi dinmişti. Derken, mahzun yüzlü bir güz güneşi gibi Sen doğuverdin sabahlarıma; Şafaklar, mutlu şarkılarla aydınlandı hep. O mahzun yüzlü menekşelerin yanında Kıpkızıl güz gülleri açtı, Yıllar sonra dilime hep Sevdâ şiirleri dolaştı. Oysa mümkün değilmiş doğaya karşı durmak, Her mevsimi, gereği kadar yaşamak lâzımmış Hazan mevsiminde mutluluk aramak ne büyük yanlış Hele; Başucumda yalancı bir güneşin ardına gizlenmiş,beklerken Yüreğimi titreten bir kara kış... (11/11/2008) Ünal Beşkese |