ADAM ASMACA...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Bir düş karesinde asılıyım: adam asmaca oynadığım günlerimden kalan bir öykü bu belki asla öykünmeyeceğimi sandığım günlerin iz düşümü ve işte kendimi asmaca oynuyorum en çok asamadığım kadar yorgunluğumu dibe vurmuşluğum ne ki? Kayıran bir evrenin de muhatabı olmadım hem ama hep kaydım ben ayağımı bastığım zeminden… Düş irisi gözlerim Adeta genç irisi bir yabancıyı ağırladığım Atlas yorgunluğunda ömrün Yetilerimi falakaya yatırdığım günün izinde Soluk soluğa sevmenin de neticesidir hani: Söylediğim kimse çok sevdiğimi Ah, bir dillendiremedim içimdeki yetim’e Onu çok sevdiğimi. Baş koyduğum şu insanlık denen mimari Mimozalardan derlediğim masalın izafi gölgesi Yetilerimde saklı nazar gibi Nazara geldiğim her mutluluk ertesi Muradım mı içimde saklı? Oysaki biliniyor sanmıştım yürekte saklı niyazı. Ellerim üşüse ne ki? El çırptığım çocukluğa duyduğum özlemi. Elimde taşlar eteğimde değil hem Erken geldiğim dünyaya uymak mıydı elzem? Eklem yerleri sızlıyor günün, Ertesinde serildiğim bir gelecek ki Bilemedim de hükmünü yitireceğini. Hem sona kaldım dona kaldım Tasvir edemediğim o yalnızlığın Kuytularında açıp da solan düşler gibi Gül mizaçlı yarınların Üstüne titrerken ve de sevdiklerimin Nazında mı saklıdır sahi yalnızlığım? Hem bunca sevmek hem de ıssızlığa talim etmek. Hala uyurgezer iklime Nazire eden rüzgârın savurduğu nice nida nice özlem Varlığıma binaen Yoluma taş koyan kimse. İşte sustum susalı Eksildim bir bir Boynuma geçen ipin sıkmadığı yalan Yalandan mıymış yoksa sevdiğini söyleyen bunca insan? |