Zamanın kalbine koyuyorum gölgeni...her yara iyileşir saklar kendini çok seven dilden nasırlaşmış ellerin haritası gizlidir o yarada ne yeniden bekler keşfedilmeyi ne de kıyılarında sevişmeyi ağaç kabuğu gibi örter yara üstünü kabuk ayıp örter ayıp da seni kavgamın tam orta yerinde çaldın kapımı yokum desem günah olmaz mı bir şehri bilir gibi bildin tenimdeki çıkmazları en kestirmeden tek biletle vardın yalnızlığıma aşkı tükettikçe güzelliğin de artmış kan emici huysuzluğuna adım kazınmış vişne rengi dudaklarından sızıyorum ne mağrur ne de gurur arıyorum bir gün bu şehrin kapıları da kapanacak sana biliyorum şimdi kapatırsam erken olmaz mı adını zikrettikçe görünmez oluyorsun fobik bir teselliyle gözlerimi bağlıyorsun görmemi istemediğin güzelliğin değil gözbebeklerin iris’inde çatlatıyorum tahammülü irisin ya kolay düşüyorum dizlerinin dibine zamanın kalbine koyuyorum gölgeni güneş şart olmuyor görmem için seni çok sesli mecburiyetimle buluşturuyorum ihanetini ben de aldatırsam denge olmaz mı israfilin türküsü ile son nefsimi çalarken senden bir kıyamet gecesi kadar güzelsin şimdi soluksuz bir bedenle kükürtlü tadını arıyorum her tazede sen beni gördüğün kadarsın yalnızca az-sın azsın diye dokunurdun tırnak uçlarıma kopmak istemeyen etinden yetim halimle geçerdim senden kanaatkar arzularım yok diye yanacakmışım hep sana yansam olmaz mı… alicengizoyunu (…taştan kalbine şiir yazılmıyor, bu yüzden buraya yazıyorum anlasana…) |